Saadet Partisi İl Başkanı Abdullah Uzun, son dönemde yaşanan gelişmelerle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.
RÖPORTAJ: ZEKİ ERCİVAN
Bolu'da yaşayan insanların büyük çoğunluğu, Abdullah Uzun'un siyasi tarzını bilir. Uzun bu güne kadar sorduğumuz sorulara ya da kamuoyunun merak ettiği konulara hiç çekince göstermeden bütün açıklığı ile cevaplar verdi. Uzun'la son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendirdik.
Boluspor kongresinde ilginç bir olay yaşandı. Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, “Aramızda Nesrin Topkapılar var” dedi. Siz bu söylem ve bu söylemin arka planı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Belediye Başkanı AK Parti'nin kurucu il başkanı, kendi tabirleri ile AK Parti Genel Merkezi'nde etkili bir isim. Tabi burada Alaaddin Bey'i iki boyutlu incelemek gerekir. Bunlardan ilki Yılmaz'ın teşkilat içinde yaptıkları ve gücü. İkincisi de olayın sosyolojik, psikolojik boyutu. Olayın fiziki boyutunu incelediğinizde, ortada bir gerçek var. AK Parti ilk kurulurken erdemliler hareketi, ortak akıl, adalet, kalkınma fikirleri ile kuruldu. İyi niyetli insanlar toplandı ve iyi niyetli insanlar bunlara oy verdi. Türkiye'de genel olarak illere baktığınızda da, benzerlik görüyoruz. Yapı hemen hemen aynı. Her şehirde sivrilen kişiler tek akıl oldu. Alaaddin Yılmaz, “Ortak akıl” diye Türkiye'ye gelen siyasi anlayışının Bolu'daki padişahı. Bu durum psikolojik sosyolojik bir olay. Aslında siyaset bilimcilerin bunu incelemesi lazım. Bolu Belediyesi ne kadar başarılı? Ne kadar yol yaptı? Ne kadar park yaptı? Bunu incelemesinler, gelsinler AK Parti gerçeğini incelesinler. Ortak akıl deyip, demokrasi deyip, adalet deyip ve 10 yıla yakın bir sürede bunları iddia edip bu duruma nasıl geldiklerini incelemek lazım. Başbakan için pankart astılar son padişah diye. Tayyip Erdoğan kızdı bu yapılana. “Yapmayın etmeyin” dedi. Bakıyoruz şimdi Bolu'da Alaaddin Yılmaz padişah diye pankart asılmadı ama Alaaddin Yılmaz döneminde dört tane vali gitti Bolu'dan.
Bahsettiğiniz konuda Alaaddin Yılmaz'ın direk etkili olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Tabi ki. Halep ordaysa arşın burada. Gerçekler ortada. Hiç mi düzgün bir vali gelmedi Bolu'ya. Yani merkezi hükümet Bolu'ya gıcık mı? Bize çalışılmayacak iş bilmeyen valileri mi gönderiyorlar. Ya da Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz'ın hiç mi kabahati yok? Alaaddin Yılmaz'a ekip dayanmıyor. Belediye içler acısı durumda. Dedikodular almış ayyuka çıkmış vaziyette. Gücün tek kişi üzerinde yoğunlaşınca durumun ne hale gelebileceğini gördük. Bu konuda en büyük suçlu ana muhalefet partisi CHP. Ana muhalefet partisi, iktidar partisine çatışmacı bir üslupla değil de, rejim üzerinden, laiklik üzerinden değil de yaptıkları üzerinden eleştirseydi, insanların anlayacağı dilden eleştirilerini yapsaydı, genel başkan değiştirmelerine gerek kalmayacaktı. Bu gün memleketin bu hale gelmesinin sebebi ana muhalefet partisidir. Diğer partilerinde bu konuda suçları vardır, ama bu konuda en büyük suçlu ana muhalefet partisinindir. Bolu'da son imparator, padişah demiyorum bakın. Çünkü padişah yeri geldiği zaman kadının huzurunda teslim olurdu. Ama imparatorlar kesinlikle ve kesinlikle “Güç bendedir” der ve kendi gücü doğrultusunda gider. İmparatorlar kendi güçlerinin karşısında güç oluşturacakları harcarlar. İşte bu tahlilden bu pencereden baktığımız zaman Alaaddin Yılmaz, Bolu'nun son imparatorudur. Yılmaz kendisinin karşısında oluşabilecek güçleri istemiyor. Yılmaz valiyi istemiyor. Milletvekilini istemiyor. İl başkanı istemiyor. Muhalefet partisini istemiyor. Bu konuda tahlili bu şekilde yaparsak, olayları daha iyi irdeleyebiliriz. Vali Bey'in “Zübük” benzetmesine baktığınız zaman kimi tarif ettiğini görebilmek için illa siyasetçi olmaya gerek yok. Az buçuk Kemal Sunal'ın filmlerini seyreden kişiler o filmi hatırlayacaklar.
Bu benzetmeyi tamamen Alaaddin Yılmaz'a yönelik yapılan bir benzetme olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Olayı masaya yatırdığımız zaman, Vali Bey'in bahsettiği karakter tıpatıp belediye başkanımıza uyuyor. Vali Bey'in bu konuda niyeti nedir bilmiyoruz. “Zübük filmini izleyin ne demek istediğimi anlarsınız” dedi. Ben de defalarca o filmi izledim. Bu tarifi anlayabilmek için siyasetçi, gazeteci olmaya da gerek yok. Sıradan Bolu'da yaşayan bir vatandaş, iyi bir analiz yapan bir vatandaş olayları çok net olarak görür. Burada belediye başkanı bir vakıa, bir olay. Alaaddin Yılmaz'ın bu konuda şahsı çok önemli değil. Benim bu konuda altını çizmek istediğim mesele, halkın oyuyla gelenlerin gerekli denetim oluşturulamazsa ne hale geleceklerinin göstergesi. Bolu'daki örneği Alaaddin Yılmaz'dır. Kastamonu'da bir başkasıdır. Çorum'da bir başkasıdır. Sakarya'da bir başkasıdır. Ama Bolu'daki örneği Alaaddin Bey'dir.
Bu konuda tek kabahatli Alaaddin Yılmaz'dır mı diyorsunuz?
Hayır. AK Parti ileri gelenlerinin tamamında bu ruh hali mevcuttur. Bu tamamında mevcuttur. Milletvekillerinde de mevcuttur. İl başkanında da mevcuttur. Bu ruh halini ben panik atak sendromu olarak görüyorum. Panik atak sendromu hastalığı olanlar kafasında bir canavar oluşturuyor. Kafasında bir sorun üretiyor. Kafasında bir sorun üretiyor. Daha sonra onunla savaşıyor. Belediye başkanımız da, milletvekilleri de kafalarında önümüzdeki seçimlerde birinci sırada kim olur sendromunu yaşıyorlar.
Yaşananlar iktidar kavgası diyorsunuz…
Evet, iktidar kavgası. Bir daha seçilebilir miyim diye kafalarında sorun oluşturuyorlar. Panik atak sendromunda, kafalarının içindeki ile mücadele ediyorlar. Burada da milletvekillerimiz, Bolu'da aday adayı olabilecek ne kadar bürokrat varsa, ne kadar ileri gelen varsa hepsini haşlıyorlar. Hepsiyle kavga ediyorlar. Hepsini refüze ediyorlar. Halbuki akıl var mantık var. Adama sorarlar, Sayın Vekilim siz merkezi hükümetsiniz tek başınıza iktidarsınız. Bütün bakanlar emrinizde. Genel müdürler emrinizde, müsteşarlar emrinizde. Bir ile, bir memlekete bir bürokrat sizden habersiz gelemez. Üç milletvekilinin referansı olmadan bir bürokrat ataması olmaz. Bolu'ya gelen bürokratların tamamı sizin merkezi hükümetin bakanları tarafından sizin referanslarınızla, olurunuzla gelmiştir. Bakarsınız bir bürokrat gerçekten çalışmıyordur, Bolu'nun sorunları ile ilgilenmiyordur, işine gücüne geç geliyordur. Sorumsuzluk yapıyordur. Ama bu durumun usulü milletin huzurunda kendi ekibimden olan bir bürokratı kendi milletine şikâyet etmek değildir. Sanki milletvekillerimiz AK Parti'nin milletvekili, eleştirdikleri de AK Parti'nin bürokratı. Adama sorarlar bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Bu durumun usulü nedir? Milletvekili milletin vekildir. Milletten üstün hiçbir şey yoktur. Ne valisi, ne askeri, ne polisi ne de milletvekili. Asıl olan millettir. Buradan milletvekili millet adına bürokratı bir kenara çeker der ki sen de bu memlekete hizmet ediyorsun ben de bu memlekete hizmet ediyorum. Hepimiz bu memleketin hizmetkârıyız. Bu yaptığın yanlış. Bu yaptığının gerekçeleri var mı diye sorarsın. Bir gerekçesi yoksa hiç bu işi dallandırıp budaklandırmadan, konuşmadan düğmeye basarsın. Bu müdürü burada istemiyorum dersin, o müdür de sessiz sedasız gider. Sorduklarında hiç lafı dolandırmadan ben getirdim, ben götürdüm dersin. Peki, böyle mi davranıyorlar? Hayır. İşte bu adamların ne Abant'ın sorunuyla, ne Bolu'nun yoluyla, ne işsizliği ile, ne Göynük'teki hayvan ölümleriyle, ne Kıbrıscık'ta yapılan çalışmaya, ne de Dörtdivan'ın göç vermesiyle ilgileniyorlar. Bunların tek derdi, bir dahaki dönemde yine bu koltuklar bizde kalır mı mücadelesi.
Röportajımız devam edecek…
31.05.2010