Hacı Yusuf Yar, 1932 yılında Bolu'da doğdu. Bolu'da önceleri kerestecilik dünyasının, sonra da tavukçuluk sektörünün duayenlerinden. Öğretmen aslında, ancak ticaret ve sanayi ile uğraşan bir ailenin çocuğu olduğu için öğretmenlik yapmamış. Ancak askerlik yaptığı dönemde askerliğini 14 ay yedek subay öğretmen olarak bitirmiş. Eşini 1982 yılında kaybetti. Üç çocuk babası. Çocuklarından Fethiye, Vakıflar Bankası Müdürlüğü'nden emekli, diğer kızı Elif Polatlı da öğretmen, oğlu İlyas ise Hollanda'da. Hacı Yusuf Yar ise Bolu'da tek başına yaşamını sürdürüyor.
RÖPORTAJ: AYŞEGÜL TOPCU
Bolu Gündem Gazetesi olarak gerçekleştirdiğimiz bu röportajda Süha Alparslan da bulundu. Süha Alparslan hem H.Yusuf Yar'ın akrabası, hem de bildiğiniz gibi Süha Alparslan'ın da tavukçuluk geçmişi olduğu için, röportajda teknik konularda bana yardımcı oldu.
Söyleşiyi gerçekleştirmek için Yusuf Yar'ın evine giderken, Süha Bey'in heyecanını fark ettim. Cesaretimi topladım ve sordum neden heyecanlandınız?
Ailemin büyüklerindendir. Eşimin dayısı, benim de bir dönem patronumdu. Dolayısı ile o kadar heyecan olur.
H.Yusuf Yar evde bizi merakla bekliyordu. Biraz gecikmiştik. Bizi bayan yardımcısı karşıladı. Sizi tanıyabilir miyiz, klasik sorusunu sormadan önce hemen konuşmaya başladı...
Yahu 30 sene sonra ne oldu. Evvelki hafta Beyaz Et Sanayicileri Derneği'nden geldiler. Bugün siz geldiniz. Akşam da Bolu Belediyesi bana plaket vermek için meclis toplantısına götürecekmiş. Yahu ne oldu 30 sene sonra millet bizi aramaya başladı. Hasta yatağımızda kıymete bindik. Hayırdır inşallah…
Hacı Yusuf Yar zar zor yürüyor. Geçen aylarda kalça kemiğini kırmış, onun etkisini atlatamamış, dışarı çıkamıyor. O yüzden evine gelinsin gidilsin istiyor. Bizi memnuniyetle karşıladı. Biz kahvelerimizi yudumlarken, Yusuf amcamızla kereste sektöründen girdik kanatlı sektöründen çıktık. Biz bu röportajı çok zevk alarak yaptık, sizin de beğenmeniz dileğiyle…
Sizi tanıyabilir miyiz?
1932 yılında doğdum. Çocukluğum Tabaklar Mahallesi'nde geçti.1950 yılında ortaokulu bitirdim. Öğretmen Okulunu da kalarak beş yılda bitirdim. Abim de İktisat Fakültesini bitirmişti. Biz Bolu'da iki şeritli bir kereste atölyesi kurduk. 1936 yılında babamın yaptığı hangar vardı. Orada abimle 1955 yılında kereste atölyesini geliştirdik. Hirfanlı Barajının yapımında kullanılmak üzere rahmetli Muzzeffer Işın'la ortaklaşa kereste verdik. Bir İsrail şirketiyle Amerika'nın İncirlik, Karamürsel, Sinop'taki radarlarına kereste verdik. 1960 yılının Kasım ayında yedek subay öğretmen olarak Konya'ya gittim. On dört ay Konya'da durdum, o arada bekârdım. Askerliğimi öğretmen olarak yaptım.
Babanız Sünnetçi Mehmet Efendi Bolu'nun en önemli kerestecisiydi değil mi?
O zaman Bolu'da Mehmet Baysal'ın, Samurların, Muzaffer Işın'ın kereste atölyesi, bir de bizim vardı. Biz 1950'li yıllarda sektörde beş altı kişiydik. Bizden sonra Kasaplar, Şen Bolu, Mehmet Ali Özgüler, Ali Güneykaya, Yeşil, Ali İnceyanlar geldi. Bizim aile şirketinin ismi Yarbolu'ydu, bir ara ailemle itilafa düştüm. İkinci bir atölye açtım.
Ticarete girmeden önce piyasada inceleme yapar mıydınız?
Ben askerdeyken Konya'daki un fabrikasını inceledim. Orada biri 500 bin liraya fabrika aldı. Bir senenin içinde çok para kazandı. Fabrika köylüden buğdayı veresiye alıyordu. Simitçiye unu peşin satıyordu. Askerden gelince babama un fabrikası açalım dedim. O zaman Bolu'da un fabrikası yoktu. “Ben kerestecilikten para kazandım” dedi. İstemedi o zaman. Bizim kerestecilikten 2 milyon paramız oldu. Şimdinin 20 trilyon gibi bir paramız oldu. 1958 yılında katrak aldım, onunla çalışmaya başlayınca üretim hem güzelleşti, hem de arttı. Ünlü olmamızı ben buna bağlıyorum. Rahmetli Akil Turgay'a bir atölye kurmuştuk. O yürütemedi ne kadar burası dedim. "Ne verirsen ver” dedi. Oraya da Güneş Kereste isminde bir firma kurduk. İki üç sene orada çalıştık. Oskoviç araba aldık. İki tane dostum vardı Halil Çapur ve Abdullah Ersin, onlara mal veriyordum. Bana o zaman işi büyütmem için para verdiler. 1969 yılında annem geldi. “Baban üzülüyor bu adamlar batacak, gel şu işin başına dön” dedi. Yar Kollektif'e. O zaman benim şirkette yüzde 15 hissem vardı. Bana yardım edeceklerdi. Yardım etmediler, ben babama rakip oldum. Güneş Kereste iflas etmeden fabrikayı kapattım. 1972 yılında hastalandım, daha sonra talaş bana dokunmaya başladı. Burada rahmetli Hüseyin ağam ile çekiştik. Bu işi bırakıyorum dedim.
Bırakınca işi ne yaptınız?
Evde oturuyordum. Feridun Taşman, Koçman'ın yanında çalışmış. Yem işini parlak görmüş gelmiş Bolu'ya zenginlere söylemiş, hiç birinin aklı ermemiş yem fabrikasına. Koçman'a söylemiş. Koçman da Bursa'da bir fabrikaya ortak, Banvit'e ortak birçok şehirde de grup kurmuş. Koçman daha sonra Feridun Taşman'a hisse veriyor git Bolu'da da kur diye. Burada da o şirketin devamı kuruldu. Bir gün evde otururken Feridun Taşman'la, kayınbiraderim Mehmet Gündoğdu geldi. Fabrikayı açtıktan sonra altı ayda sekiz yüz ton yem üretip satmışlar. Ben de fabrikada müdür olarak çalışmaya başladım. Fabrika o zamanda şeften geçilmiyordu. Beş bin net para, yüzde beş primle çalışmaya başladım.
Ne yemi üretiyordunuz?
Yumurta, büyükbaş yemi üretiyorduk. İstanbul'da Yılmazlar vardı. Büyükbaş yemini oraya Nallıhan'a, Karadeniz Ereğli'ye, Ankara yolunda birine yumurta tavukçularına yemi satardık. Büyükbaş yemini de Saip Kepekçi, Şerafettin Erbayram'a satıyorduk.
O zaman insanlar büyükbaş yemi yedirmeye alışkınlar mıydı?
Yeni yeni alışıyorlardı. Onlar altı ayda sekiz yüz ton yapmışlar, ben iki ayda iki bin ton yaptım. O zaman için çok iyi bir üretim miktarı. Bir yıl sonra ilk broiler yemini yaptım. 1973 yılında on dört bin tona çıktım. Daha sonra Orköy peşimize takıldı. Orköy de Yığılca'ya, Göynük'e, Mudurnu'ya orman köylerine kredi vermeye başladı. Daha sonra kooperatif garantisiyle mal vermeye başladık. Mudurnu'da Süreyya Astarcı'ya, Göynük'te Ericek'in babasına, daha birçok kişiye peşin parayla yem bayiliği verdik.