EMPERYALİZME KARŞI KURTULUŞ SAVAŞI
PADİŞAHLIK DÜZENİNE KARŞI DEMOKRATİK DEVRİM
TOPLUMUN ÜMMET AŞAMASINDAN “MİLLET” AŞAMASINA YÖNLENDİRİLMESİ.
1.ATATÜRK KENDİNİ NASIL ANLATIYOR:
“ Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarımın en değerli miraslarından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bu güne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından bilenlerce bu aşkım bellidir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın varlığı ve kalıcılığı mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. Ben şahsen bu saydığım niteliklere çok önem veririm ve bu niteliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı nitelikler ile belirginleşmesini şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin çıkarları gerektirdiği zaman insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle uygarlık gereğinden olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir hassasiyetle değerlendiririm. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.” ( 24 Nisan 1924,SD,III,s.24)
2.ATATÜRK'ÜN MANDA VE HİMAYECİLİK KONUSUNDAKİ DÜŞÜNCESİ:
“Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu,güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir.Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların,isteyerek başlarına yabancı bir yönetici getirmeleri hiç düşünülemez.
Oysa, Türk'ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir. Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm!” ( Söylev, I,s.9)
3.ATATÜRK, ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI VE MAZLUM ULUSLAR HAKKINDA NELER SÖYLEDİ?
“ Milli sınırlarımız içinde hür ve bağımsız yaşamak istiyoruz.Bu meşru emelimizi elde etmek için uğraşıyoruz.Şu kutsal mücadelede milletimiz,İslam'ın kurtuluşuna,dünya mazlumlarının refahının artmasına hizmet etmekle iftihar etmektedir.” (14 Ekim 1921,SD,II,s.19)
“Bütün mazlum milletler zalimleri bir gün yok edecektir.O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir sosyal duruma erişecektir.Bizim milletlerimiz, o zaman,bu gayeye ulaşan milletler arasındaki önceliğiyle cidden övünebilecektir.” ( 3 Ocak 1922,SD,II,s.40)
4. ATATÜRK “TAM BAĞIMSIZLIK”TAN NE ANLIYORDU?
“Bugünkü savaşlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır (İstiklâl-i tam).Bağımsızlığın tamlığı ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür.Bir memleketin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayat kollarında bağımsızlık meflûçtur (inmelidir,kımıldayamaz haldedir).Çünkü her devlet organı ancak mali kuvvetle yaşar.Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart, bütçenin iktisadi yapı ile uygun ve denk olmasıdır.” (1 Mart 1922,SD,I,s,228,229)
“ Bütün dünyanın bilmesi lazımdır ki: Türkiye halkı, TBBM ve onun hükümeti, uşak muamelesine tahammül edemez. Her uygar millet ve hükümet gibi varlığının, hürriyet ve bağımsızlığının tanınması isteğinde kesinlikle ayak diremektedir. Ve bütün davası da bundan ibarettir.” (19 Eylül 1921,SD, I,s.186)
5.ATATÜRK, SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYALİZM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORDU?
“Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha yönelmiş olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm, yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı egemen olacaktır.” (1933,Dr.Gönlübol ve Dr.C. Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Siyaseti)
6.ATATÜRK'ÜN MANEVİ MİRASI
“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır… Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur… Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” (Kemalist Devrim ve İdeoloji. İsmet Giritli, İÜ Yayınları.
7.ATATÜRK, İNANÇ SÖMÜRÜCÜLERİ HAKKINDA NE SÖYLÜYOR?
“Bugün ilmin, fennin, bütün şümuluyla uygarlığın göz kamaştırıcı ışığı karşısında filan veya falan şeyhin irşadıyla maddi ve manevi saadeti arayacak kadar iptidai insanların Türkiye uygar topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir. Tarikat reisleri bu dediğim hakikati bütün açıklığıyla anlayacak ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müritlerin artık doğru yolu bulmuş olduklarını elbette kabul edeceklerdir.” (30 Ağustos 1925,SD,II,s.214-215)
8.ATATÜRK, TÜRK KADINI İÇİN NELER SÖYLEDİ?
“ Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üzerinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını, 'ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar gayret gösterdim' diyemez.” (21 Mart 1923,Konya Hilâl-i Ahmer Kadınlar Şubesi'ndeki konuşma)
9. ATATÜRK, OSMANLI DÖNEMİNDEKİ BATILILAŞMA HAREKETLERİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYORDU?
“Son yüz senelik devlet hayatını, millet hayatını ve siyasi hayatını göz önüne getiriniz… Sultan II. Mahmut memleketin idaresini ıslah etmek, ilerlemek için teşebbüste bulunmak istedi. Fakat vuku bulan teşebbüsler Avrupa'yı taklit etmek oldu. Avrupa kanunlarını almak, Avrupa nizamlarını almak, Avrupa'nı elbisesini giymek gibi birtakım düzeltme teşebbüslerinde bulundu. Fakat bu hakiki, müspet bir netice vermedi, veremezdi. Çünkü ıslahat için taklitçiliğe gidilmişti… Sultan Abdulmecit zamanında belki Reşit paşaların teşvikiyle daha doğrusu memleket içinde isyan ocağını körüklemekte olan gayrımüslim unsurları memnun etmek zaruretinden, bunların memnuniyetini gerekli sayan Avrupa'nın Batı'nın karşısında bir şey yapmak lazım geldi. Gülhana Hattı Hümâyunu Devleti Aliye-i Osmaniye'ye uygulaması bakımından hakiki ıslahat denecek derecede bir sonuç vermedi.Dahili isyan devam ediyordu.Dışarının tazyikleri vesaire devam eyliyordu…Sultan Hamit tahta geçtiği zaman Avrupalılar Bosna Hersek memleketini ellerine geçirmek,ıslahatın mutlaka iki ay zarfında uygulanmasını temin etmek için tazyiklerde bulundular.Artık Avrupalılar bu Devleti Osmaniye'nin başlı başına kendisini idareye gayri muktedir telakki edilmesi lazım geldiğini ve binaenaleyh vesayet altına almak icab ettiğini kati bir surette beyan ettiler!İşte o zaman, Efendiler, bir Paşa'nın başkanlığı altında üçü Hıristiyan olmak üzere on altı memur, on ulema ve iki askerden kurulu bir heyet Babıâli'de toplandı (elindeki Kanun-u Esasi'yi göstererek) ve bu kitabı yazdı.Bu kitap milleti memnun etmek için milletin arzu ve hakiki emelleri için müspet,maddi bir mâkesi tecelli (görünme yeri) değildir.Efendiler bu kitap düşmanlarımızı geçici olarak memnun etmek gayesini gözetmiş bir kitaptır.” (1 Aralık,1921,SD, I,s.203.204.205)
10. ATATÜRK, EKONOMİK BAKIMDAN GERİ KALIŞIMIZI NASIL AÇIKLIYORDU?
“Malumunuzdur ki memleketimiz iktisadi teşkilat ve muhit itibariyle kuvvetli bir halde bulunmuyordu. Ferdi iktisat kıymetleri de serbest rekabete mukavemet edebilecek dereceye ulaşmamıştı. Tanzimat'ın açtığı serbest ticaret devri Avrupa rekabetine karşı kendisini müdafaa edemeyen iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zincirleriyle bağladı. Teşkilat ve ferdi kıymet bakımlarından bizden çok kuvvetli olanlar memleketimizde, bir de fazla olarak imtiyazlı mevkide bulunuyorlardı. Temettü (kazanç) vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şartlar altında memleketimize sokuyorlardı. Bütün iktisadi kollarımıza bu sayede mutlak hakim olmuşlardı.” “Efendiler! Bize karşı yapılan rekabet hakikaten çok gayrimeşru, hakikaten çok kahredici idi. Rakiplerimiz bu suretle gelişme ve elverişli sanayimizi de mahvettiler. Ziraatımıza da zarar verdiler. İnkişaf ve mali iktisadi gelişmemizin önüne geçtiler.” (1 Mart 1922,SD, I,s.225-226)
“Türk tarihi tetkik olunursa birçok sebeplerin başında bütün yükselme ve çöküş sebebinin iktisat meselesinden başka şey olmadığı anlaşılır. Bu münasebetle diyebiliriz ki, Türkiye Cumhuriyeti'ni layık olduğu mertebeye çıkarabilmek için, İktisadiyatımıza birinci derecede önem vermek lazımdır. Zamanımızın bir iktisat devri olduğu düşünülürse, bu önemin derecesi kolaylıkla ortaya çıkar. İktisadiyatın gelişmesinde başlıca lüzumlu olan, yollar, demir yolları, limanlar, kara ve deniz nakliyat vasıtaları milli mevcudiyetin maddi ve siyasi kan damarlarıdır. Refah ve kuvvet vasıtasıdır.” ( 1930,Prof.Dr.Afetinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler,II.Baskı,s.277)
11. ATATÜRK'ÜN “BİZ ADAM OLMAYIZ” DÜŞÜNCESİNDE OLANLARA CEVABI?
“Maddesel ve özellikle tinsel(ruhsal)çöküş, korkuyla, güçsüzlükle başlar. Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir yıkım karşısında ulusun da duraksamasına ve çekingen bir duruma gelmesine yol açarlar. Güçsüzlük ve duraksamada öylesine ileri giderler ki, sanki kendi kendilerini alçaltırlar. Derler ki: 2Biz adam değiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olamayız. Biz varlığımızı, sınırsız ve koşulsuz olarak bir yabancının eline bırakalım'. Balkan Savaşı'ndan sonra ulusun özellikle ordunun başında bulunanlar da, başka biçimde ama gene bu anlayışla iş görmüşlerdir.” (Söylev, II,s.440)
ATATÜRK İÇİN YAZILAN ŞİİRLER
Nazım Hikmet Kuvayi Milliye Destanı
Saat: 2.30
Kocatepe ihtiyar ve yanık bir bayırdır,ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin,gece yıldızları altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın,
daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aşkımıza ve kendimize dair
sesler geldiği için
kayalıklardan şayak kalpaklı
nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını
seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir
ve Hıdırlık tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıkları
gözükecek.
Kuzeydoğuda Güzelim dağları
ve dağlarda tek tek
ateşler yanıyor.
....
Ovada Akarçay bir pırıltı halinde..............
ve şayak kalpaklı nöbetçinin
hayalinde
şimdi yalnız suların
yaptığı bir yolculuk var:
Akarçay belki bir akar
su,
belki bir ırmak,
belki küçücük bir
nehirdir
Akarçay
Dereboğazı'nda
değirmenleri çevirip
ve kılçıksız yılan balıklarıyla
Yedişehitler kayasının gölgesine girer çıkar
Ve kocaman çiçeklerin eflatun
kırmızı
beyaz
ve sapları bir,bir buçuk adam boyundaki
haşhaşların arasından akar.
Ve Afyon önünde
Altıgözler köprüsünün altından
güneydoğuya dönerek
ve Konya tiren hattına rastlayıp yolda
Büyükçobanlar köyünü solda
Ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider.
…
Düşündü birdenbire kayalıklardaki adam
kaynakları ve yolları düşman
elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük,
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu,
yalnız,Yunan'dan önce ve
Seferberlik'ten evvel
Selimşahlar köyünde ırgatlık
ederken Manisa'da
geçerdi Gediz'in sularını başı
dönerek.
…
Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı,öyle
ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini
bilmeden
güzel,rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu
ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında
onu gördü.
Paşalar onun
arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: “Üç”, dediler.
Sarışın bir kurda
benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi,durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
ON KASIM'LARDA YÜRÜMEK
Atatürk'üm işte 10 Kasım yine
Dalgalanır ağaçlarla oğullar
Dalgalanır oğullarla nineler
Dalgalanır ninelerle genç kızlar
Özlemin ta yüreğime işlemiş
Seni bulmak, seni görmek için ben
Bütün toprakaltıyla barışacağım ..
Ereceğim sana usta, barışta, başarıda
Öyle
Güçlüsün ki
Güçleneceğim
Öyle yücesin ki, yüceleceğim
Düşüne düşüne seni kocaman kocaman
Dağlara, dağlara karışacağım ..
Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün
Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt
Sanki ellerim gece
Sanki ellerim gündüz
Yazacağım seni daha, bir daha
Ben senin ölümünle yarışacağım ...
Aşık Veysel
Ağlayalım Atatürk'e
Ağlayalım Atatürk'e
Bütün Dünya kan ağladı,
Süleyman olmuştu mülke,
Geldi ecel, can ağladı,
Atatürk'ün eserleri,
Söyleyecek bundan geri,
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti, vatan ağladı.
Bu ne kuvvet, bu ne kudret,
Var idi bunda bir hikmet
Bütün Türkler, İnönü İsmet,
Gözlerinden kan ağladı.
Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü,
Koruyalım yurdumuzu,
Dost değil, düşman ağladı.
AŞIK MAHSUNİ ŞERİF
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bu Gemi Bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Ararım İzini Dolmabahçeden
Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden
İçimde Sen ,Gözümde Sensarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Kurban Olam Yürüdüğün Yollara
Kara Peçe Yakışmıyor Kullara
Uyan Bak Bizim Hallara
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan
Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan
Bir Daha Gel, Gel Samsundan
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Aşık Ali İzzet
Mehdi
Ahir- Zaman kahramanı Atatürk
Türkiye'nin hali yaman oldu gel.
Hayın ,hırsız ellerinde kaldı mülk
Kardaşlar kardaşa düşman oldu gel.
Tac idi ay güneş başında Atam
Dünya eğilirdi karşısında Atam
Allahın ordusu peşinde Atam
Deccal çıktı Ahir- Zaman oldu gel.
Söyle yüce Tanrım Mehdi'yi salsın
Ali, Battal, Gazi beraber gelsin
Sana Taş atanın eli kırılsın
Anayasa İnkar , güman oldu gel.
Ali İzzet Özkan can seni gözler
Şerefli şöhretli şan seni gözler
Öksüz kalan vatan , han seni gözler
Düşman yurdumuza mihman oldu gel”