Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Cem Somel Has Parti kurucular kurulunda yer aldı. İktisat fakültesinde öğretim üyesi olan Somel, Emeğin Partisinden Halkın Sesi Partisine geçiş öyküsünü gazetemize anlattı. Bu Sol'dan Sağ'a geçiş olarak algılanabilir mi? Cem Somel neden böyle bir karar verdi. Evrensel gazetesi köşe yazarı da olan Cem Somel'in adil medya.com'da da düzenli olarak yazıları yayınlanıyor.
Röportaj: Mehmet KORKUSUZ
Ne zamandan beri İzzet Baysal Üniversitesi'nde çalışıyorsunuz?
2008'den beri. İktisat Bölümünde çalışıyorum.
Daha önce nerede görev yaptınız?
Orta Doğu Teknik Üniversitesinde görev yaptım.
Neden büyük üniversiteden nispeten küçük bir üniversiteye geçtiniz?
Orta Doğu Teknik Üniversitesinde doçentlik kadrosuna atanmak için uluslar arası yayın yapma şartları var. Bu şartları tamamlamadığımdan 18 yıl yardımcı doçent kadrosunda çalıştım. Terfi edebilmek için İzzet Baysal Üniversitesine geldim.
Akademik hayatınız ne zaman başladı?
1979'da Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisinde asistanlıkla başladı.
Lisans eğitimini hangi okulda aldınız?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. 1967'de okula başladım; 1977'de bitirdim. Okumam kesintiye uğradı.
Siz sol kökenli bir kişisiniz ve Halkın Sesi Partisinde kurucu topluluğunda yer aldınız. Doğru mu?
Halkın Sesi Partisinde kurucularından olduğum doğrudur. Ama sol kökenli sıfatına itiraz ederim. Türkiye'de sol ve sağ kelimelerinin içi boşaldı. Siyasî görüşlerimi tarif edeceksem sosyalist sıfatını kullanırım.
Sosyalist kökenli biri olarak siyasal İslamcı bir partiyi katılmanızı nasıl açıklıyorsunuz?
“Sosyalist kökenli” değilim, sosyalistim. Has Parti de kendini dediğiniz şekilde tanımlamamaktadır. Benim özlediğim, gerçekleşmesini istediğim bir toplum düzen fikrim var. Buna kimi sosyalizm der; başkaları başka isim verebilir. Fikir bellidir: eşitlik, adalet, ayırımcılığa karşı durmak, özgürlüğü savunmak gibi ilkeler… Has Parti kurucuları arasında benzer özlemleri olan insanlar olduğu kanısındayım.
İslamî kesimde üç parti görüyoruz: AKP, Saadet Partisi ve HAS Parti…
Bu üç partiyi bir “İslamî partiler” kefesinde toplamak, CHP'yi, EMEP'i ve İşçi Partisini solcu partiler kefesinde toplamağa benzer. CHP ile EMEP'in sınıfsal konumları aynı mı? Benzer şekilde İslamî dediğiniz partilerin de sınıfsal konumu aynı değildir.
Görüşlerinizi yeni partiye kabul ettirmeniz zor olacak…
Siyasî tahlilleri sağ ve sol üzerinden yaparsanız öyle sanabilirsiniz.
Numan Kurtulmuş antiemperyalizmi vurguluyor mu?
Evet, doğru bir konuya değindiniz kurucuların ilk toplantısında “antikapitalist olmadan antiemperyalist olunamaz” diyen de oldu.
Güzel de, antikapitalist olduğunu söyleyen bunun altını nasıl dolduracak? Neyi öneriyor?
İşte mesele bu! Ben de, bunu söyleyen insanlarla bunları konuşmak için yanlarına vardım.
Siz EMEP'li değil miydiniz?
Doğrudur, EMEP üyesiydim. EMEP'li arkadaşlarıma saygı ve sevgimde bir eksilme yoktur. EMEP'ten ayrılıp Has Partiye geçmekle, sınıf mücadelesinin yürütüldüğü geniş cephede bir mevziden başka bir mevziye geçtim. Burada daha yararlı olacağımı ümit ediyorum.
Has Partiden önce Saadet Partisi ile bir ilişkiniz oldu mu?
Hayır olmadı. Numan Beyle de önceden tanışmışlığım yoktur. Benim Has Partiye katılmam, Mehmet Bekaroğlu'nun Has Parti kuruluşuna katılması ile oldu. Üç yıldır Mehmet Hoca ile birlikte Doğudan dergisini yayımlıyoruz; beraber çalıştığımız dört yılı buldu. Dergi yayımlama çalışması çerçevesinde İslamî çevrelerden birçok kimse ile tanıştım. Ama parti olarak Saadet'le alakam olmadı.
Millî Görüşçülerin “Adil düzen” sloganından geriye ne kaldı?
Siyasî akımların kuruluş ülkelerinden, ilk savundukları prensiplerden sapma tehlikesi her zaman var. Bolşevik Partisi de sosyalizmi inşa etmek için devrim yaptı; sonunda Sovyetler Birliğini sınıflı bir topluma çevirip Sovyetler Birliğini tasfiye etti.
Stalin'den sonra…
Stalin'den önce veya sonra, ne oldu ise oldu. Mesele ilkelerden sapmaya karşı devamlı mücadele etmektir.
Gazetemizde HAS Parti'nin Bolu il örgütünden arkadaşlarla da mülakat yaptık. İslamî bir dil kullanıyorlar.
Müslümanlığını öne çıkaran arkadaşların sık sık kullandıkları terimler var; doğrudur. Mustazaf, mazlum, zalim, firavun gibi kelimeler kullanırlar. Başka siyasî görüşlerde olanlardan birçokları bundan rahatsız olur. Ben rahatsız olmuyorum. Dile bakmam. Önemli olan, o kelimelerle ifade edilen fikirlerin hangi sosyal ve ekonomik politikalara vardığıdır. Şayet söylenenler eşitliği, sosyal adaleti geliştiren, insanlar arasında ayırımcılığı kaldıran politikalara varıyorsa, bunun hangi kelimelerle ifade edildiğinin önemi yoktur.
Zamanla dil değişir. Adalet arayanların dilinin de değişmesi gerekebilir. Bazen kullanılan kelimeler, geçmişten kalma önyargılar uyandırır. Ya da sol ve sağ gibi, içi boşalır. O zaman siyasî dili yeni baştan inşa etmek gerekir.
Siz görüşlerinizi HAS Partiye kabul ettireceğinizi ümit ediyorsunuz…
Görüş kabul ettirmek demeyelim. Ortak görüşlerde buluşmak diyelim. Zaten fikirlerin büyük ölçüde örtüştüğünü biliyorum. Kurucular 31 Ekim günü toplanıp program yerine geçecek bildirgeyi tartıştı. Eleştirilerin çoğu sizin deyişinizle soldandı. Yani sosyalist perspektiftendi. Eleştirileri yapanlar da kendilerine sosyalist diyenler değildi.
HAS Parti kadınlara yaklaşımında neleri önemsiyor?
Doğudan dergisinin yayın kurulunda İslamî kesimden arkadaşlarla birkaç yıl çalıştım. Bu çalışmada, bu arkadaşlarla konuşamayacağım, tartışamayacağım hiçbir sosyal konu olmadığını, hiçbir siyasî mesele olmadığını gördüm. Bu arkadaşlarımda dogmacı tavır görmedim. Neticede temel ilkelerde görüş farkları ortaya çıkar ve uzlaşılamazsa, yollar ayrılır. Ama ben ümitliyim. Size neden ümitli olduğumu anlatmak için adilmedya.com sitesine bakmanızı tavsiye ederim. Bu HAS Partinin sitesi değildir ama sitedeki yazılar, yazarlar benim Has Partiye ümitle bakmama dayanaktır.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Bugün dünyada birçokları, bu arada emperyalist Batıda bazı insanlar İslam'ı bir din ve kültür olarak dünya düzenine potansiyel tehdit teşkil ettiğini öne sürmektedir. Bu arada bazı Müslümanlar emperyalist ülkelerin tesislerine, temsilciliklerine, işbirlikçilerine saldırılar düzenlemektedir, savaşmaktadır. İntihar saldırılarıyla bu yolda hayatlarını feda etmektedirler. Ancak ellerinde bir sosyal proje yok! En büyük fedakârlığı boşu boşuna yapıyorlar. Bu büyük bir fedakârlık israfıdır, yazıktır. Yirmi birinci yüzyılda bizim gibi bir ülkede ABD'YE rağmen, NATO'YA rağmen adil bir düzen nasıl kurulabilir ve kendini nasıl idame ettirebilir? Bunu konuşmak, ince ince planlamak gerekir. Ezilenlerin menfaatleri doğrultusunda mücadele edenlerin geçmişten kalma önyargıları bırakıp somut bir siyasî program, somut bir sosyal proje geliştirip etrafında birleşmesi gerekir.
Bana bunları söyleme fırsatı verdiğiniz için Bolu Gündem'e teşekkür ederim.