"Ramazan ayının ilk gecesi olduğunda Celîl -celle celâlühü-Cennette görevli meleklerin başkanı olan Rıdvan'a nida eder. Rıdvan :
«-Lebbeyk ve sa'deyk !.. Buyur! Emret yâ Rabbi!» der. Allah Teâlâ:
«-Cennetimi, Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ümmetinin oruçluları için hazırla ve süsle!.. Cennet kapılarını Ramazan ayı bitinceye kadar onlara kapatma!..» buyurur. Sonra Cehennem hâzini
Mâlik'e nida eder:
-Yâ Mâlik!...
Mâlik:
«-Lebbeyk ve sa'deyk! Buyur Allah'ım!.. Emrine hazırım!..»
Allah Teâlâ:
«-Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ümmetinin oruçluları için Cehennem kapılarını kapat!.. Ramazan ayı geçinceye kadar Cehennem kapılarını onlara açma!.» buyurur.
Sonra Cebrail -aleyhisselâm-'a nida eder. Cebrail -aleyhis-selâm-:
«-Buyur Allâhım, emret!» der. Allah Teâlâ:
«-Yeryüzüne in! Azgın şeytanları bağla! Tutukla! Tâ ki, Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ümmetinin oruç ve iftarlarını bozmasınlar!..
Allah Teâlâ, Ramazan ayının her günü güneşin doğuşundan iftar vaktine kadar, erkek ve kadın nice müminleri Cehennem'den âzâd eder.
Allah Teâlâ'nın her semâda münâdî bir meleği vardır. Mercan, inci ve mücevherlerle süslü kanatlarından biri doğuda, diğeri batıdadır. O şöyle seslenir:
-Tevbe eden var mıdır? Tevbesi kabul olunacaktır. Dua eden var mıdır? Duası kabul olunacaktır. Haksızlığa uğrayan var mıdır? Allah Teâlâ ona yardım edecektir. Bağışlanmayı isteyen var mıdır?
Allah Teâlâ onun günahını bağışlayacaktır. Dileği olan var mıdır? Allah Teâlâ ona istediğini ikram edecektir.
Allah Teâlâ Ramazan ayında, zâtını zikreden kullarına bütün ay boyunca şöyle seslenir:
«-Ey erkek ve kadın kullarım!.. Size müjdeler olsun! Sabrediniz ve ibâdetlerinize devam ediniz!.. Yakında sizden sıkıntıları kaldıracağım. Rahmetime ve kerametime kavuşacaksınız!..»
Kadir gecesi olduğunda, Cebrail -aleyhisselâm- büyük bir melek topluluğuyla yeryüzüne iner. Ayakta ve oturarak Allah Te-âlâ'ya ibâdet edip onu zikreden kimselere hepsi birden duâ ederek, onların Allah -azze ve celle- tarafından bağışlanmalarını niyaz ederler." (Gunye 2 / 9)
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Şayet Allah Teâlâ yer ve göklere konuşma izni vermiş olsaydı, onlar Ramazan ayını oruçla geçirenleri Cennetle müjdelerlerdi" (Gunye, 2 / 9)
Abdullah bin Evfâ -radıyallâhu anh-, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Oruçlunun uykusu ibâdet, susması tesbîh, duası makbul, amelinin sevabı kat kattır." (Gunye, 2 / 9)
Sadaka Rasulullah
***
Bir kimsenin çocuğunu terbiye etmesi ve ona edep öğretmesi, her gün bir miktar sadaka vermesinden daha hayırlıdır.
Allahü teâlâ benim ümmetimden bir kuluna iyilik yapmak isterse, onun kalbine, Ashâbımın sevgisini yerleştirir.
***
KUREYŞ SURESİ
Mekke döneminde inmiştir. 4 âyettir. Kureyş, Hz. Peygamberin mensup olduğu kabilenin adıdır.
Bismillâhirrahmânir-rahîm.
1,2,3,4. Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen'e) ve yazın (Şam'a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe'nin) Rabbine kulluk etsin.
***
UNUTARAK YEMEK İÇMEK
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın...”” (Bakara, 286)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
"Sizden biriniz unutarak bir şey yer veya içerse, orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah yedirmiş ve içirmiştir." (Buhârî, Savm 26, Eymân 15; Tirmizî, Savm 26; İbni Mâce, Sıyâm 15)
Oruçlunun unutarak bir şey yiyip içmesi, bir gün içinde tekerrür edebilir. Yani birkaç defa aynı şeyi yapabilir. Yine netice değişmez. Hatta bu konuda hoş bir olay nakledilir.
Bir adam Hz. Ebû Hüreyre'ye gelir ve:
“-Oruç tutmak niyetiyle sabahleyin kalktım. Fakat oruçlu olduğumu unuturak yedim içtim. Ne dersiniz, orucum bozuldu mu?” der. Ebû Hüreyre:
“-Hayır, hiç bir zararı yoktur,” der. Adam:
“-Sonra birisinin yanına gitmiştim, getirilen yemeği unutarak yedim,” der. Ebû Hüreyre yine:
“-Olsun, orucun bozulmaz,” der. Adam tekrar:
“-Daha sonra bir başka arkadaşın yanına gitmiştim. Orada da unutarak bir şeyler yedim, içtim,” der. Bu defa Ebû Hüreyre:
“-Anlaşılan sen oruç tutma alışkanlığı olmayan birisin,” der.
Tabiatıyla unutarak yemek - içmek orucu bozmaz ama, oruçlu olanın farklı bir uyanıklığı, bir irâde disiplini kazanmış olması da aranır. Bu yüzden oruçlu iken özellikle ilk günlerde biraz daha dikkatli olmak gerekir. (Riyâzü's Sâlihîn, 5. Cilt, Sayfa: 517, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah'ın En Güzel İsimleri)
el-Vedûd: Dilediği kulunu çok seven, aşkı ile yanan kullarını seven, salih kullarını sevip onları rahmet ve rızasına ulaştıran ve sevilmeye en çok lâyık olan demektir.
***
DUANIN ÖNEMİ
1. Dua, İlâhî Bir Emirdir
Dua etmek, ayet ve hadislerde övülmüş ve teşvik edilmiştir.
“Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin.” (A'râf, 7/55; bk.
En'âm, 6/63)
“Korkarak ve umarak O'na dua edin.” (A'râf, 7/56)
“(Ey Peygamberim!) De ki; duanız / ibadetiniz / imanınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkân, 25/77)
Peygamberimiz (s.a.s.);
“Ey Allah kulları! Size dua etmenizi tavsiye ederim.”
(Hâkim, De'avât, I, 493; Tirmizî, De'avât, 102)
“Duayı terk etmek isyandır, günahtır.” (Heysemî, Ed'ıye, 2, No: 17194)
“Dua etmekte aciz olmayın, çünkü dua eden hiçbir insan helâk olmaz.” (İbn Hıbbân, Ed'ıye, No:871; Hâkim, De'avât, I, 494)
“Biriniz dua edip bir şey istediği zaman çok istesin. Çünkü o, Rabbinden istiyor (O'nun nimeti, keremi ve lütfu çok ve boldur).” (İbn Hıbbân, Ed'ıye, No: 889)
“Biriniz dua ettiği zaman istediğini çok ve büyük istesin.Çünkü Allah'a hiçbir şey büyük ve çok gelmez.” (İbn Hıbbân, Ed'ıye, No: 896) buyurmuştur.
Dua eden kimse, Allah ve Peygamberin emrine uymuş, ibadet etmiş, Allah'ı anmış ve sevgisini kazanmış olur. Nitekim
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: