Sabah Gazetesi'nin köşe yazarlarından Nazlı Ilıcak, Abant İzzet Baysal Üniversitesi'ndeki rektörlük seçimlerini ve YÖK'ün rektörlük sıralamasını değiştirerek, Cumhurbaşkanlığı'na sunmasını “Hep neden şikâyet ettik?” adlı köşesinde yazdı.
YÖK'ün uyguladığı sistemin demokratik olmadığını vurgulayan Nazlı Ilıcak, yazısında şu ifadelere yer verdi: “YÖK'ün ve Cumhurbaşkanı'nın, üniversitelerin rektör seçimindeki sıralamaya uymamasını, antidemokratik bir davranış diye nitelendirmedik mi?
Ama hükûmet, 2003'te, YÖK'ün yapısını değiştirip yetkilerini azaltmaya ve rektör seçimindeki esasları değiştirmeye kalkışınca, bazı rektörler, AK Parti'yi, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e şikâyete gitmişti. Hatta bir kısmı, gizlice Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ile bir araya gelmiş, daha sonra da Anıtkabir'e bir yürüyüş tertip edilmişti. "Ordu göreve" pankartının gölgesi altındaki yürüyüşten söz ediyorum. Hani Prof. Kemal Gürüz ve Prof. Kemal Alemdaroğlu'nun burnunun dibinde açılan Türk Solu'na ait pankart. O gün bu değişiklik "üniversiteyi ele geçirmek" olarak takdim edilmeseydi, belki özerk üniversite düzenine çoktan geçmiş olacaktık. Fakat, şimdi, tersi bir durumla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanlığı "bizden biri"(!) olunca ve Yüksek Öğretim Kurulu çoğunluğunun siyasi eğilimi değişince, YÖK reformu rafa kalkmış görünüyor. Son olay, Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde yaşandı. Bu üniversitede, Atilla Kılıç 171, Hayri Coşkun 129 ve Ekrem Gürel 48 oy aldı. YÖK, Cumhurbaşkanı'na sunduğu listede, Prof. Coşkun'u birinci sıraya, Prof. Gürel'i ikinci, Prof. Kılıç'ı ise üçüncü sıraya koydu. Eskiden de benzer uygulamalar vardı ve tenkit ediliyordu.
Olmaması mümkün değildi zaten. Zira Yükseköğretim Kanunu'na göre (madde 13), üniversite 6 rektör adayı seçiyor; bunu YÖK, 3'e indiriyor; cumhurbaşkanı da birini tercih ediyor. Kanun, seçim sistemini bu şekilde belirleyip, hem YÖK'e, hem de Cumhurbaşkanı'na takdir hakkı bırakınca, zaman zaman üniversitedeki sıralamaya uyulmaması doğal. Demek işleri düzeltmek için Anayasa'yı ve kanunu değiştirmek gerekir. Yoksa İzzet Baysal Üniversitesi'ndekine benzer gelişmelere hep şahit oluruz. Dün de bu gibi tartışmalar yaşanıyordu, bugün de yaşanılması kaçınılmaz.”