Günün Haberleri...
 
•  Haberler Ana Sayfa
 
•  Tüm Haberler
 
•  En Çok Okunan Haberler
 
•  En Çok Yorumlanan Haberler
 
•  Foto Galeri
 
•  Haber Arsivi
 
•  Haber Yolla

  BİR KIZIM VAR ADINI GONCA KOYDUK. KONCA, TUTUKLANDIĞIM CEZAEVİNİN ADI İDİ www.boluweb.com | Paylas
30.8.2010 09:27:49
BİR KIZIM VAR ADINI GONCA KOYDUK. KONCA, TUTUKLANDIĞIM CEZAEVİNİN ADI İDİ

 SUNUM

Ocak 1970'de kurulan Milli Nizam Partisi, kapatıldıkça diğer versiyonları kurulan Necmettin Erbakan hareketinin ilk partisi idi. Necmettin Erbakan ise 1969 seçimlerinde Konya'dan bağımsız milletvekili olarak parlamentoya giriyordu. Kısacası, 1980 yılına kadar ülkedeki siyasal yaşamı belirleyen siyasal hareketler filiz vermeye başlamıştı.1968 olayları diye dünya literatürüne giren gençliğin siyasal yaşama aktif müdahalesi de Avrupa'da tamda bu yıllarda başlamıştı. Avrupa'da gençlik mevcut kurulu düzene isyan ediyor. Haksızlıklara müdahale ediliyordu. Elbette, Türkiye'de de bu kalkışma, karşılığını bulmakta idi. Müesses nizama karşı çıkan gençlik hareketleri TİP'den kopuşlarda tam da bu yıllara denk geliyordu. Gençlik önderleri Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve Doğu Perinçek…

Ayrı ayrı örgütleniyorlar, gençlik hareketi boyunu aşan bu yapılar birer birer siyasi hareketlere dönüşüyorlardı.

Aksiyoner hareketler parlamentodan umudunu kesmişlerdi. MHP ise yaz kamplarından eğittiği gençler ile Eylül 1968'de ülkü ocakları olarak örgütleniyorlardı. Emekli Binbaşı Dündar Taşer'in sorumluluğunda örgütlenen ülkü ocakları çözüm olarak “Turan” anlayışını gençliğin ve Türkiye'nin önüne koymuşlardı. Ziya Gökalp'in şu ünlü deyişini kendilerine rehber edinmişlerdi. “ Vatan Ne Türkiyedir, Türklere Ne Türkistan vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan.”

Parlamento ülke sorunlarına çözüm üretmekte zorlanıyor, hâkim sınıflar arasında çıkar mücadelesi de bir yandan hız kazanıyordu. İşte aksiyoner hareketlerin karşı karşıya gelmeleri de bu dönemin ürünüdür. Üniversitelerde devrimci ve ülkücü gençler arasında rekabet boyutlarını aşan mücadeleler gelişiyordu. Öğrenci yurtlarında gruplaşmalar oluşuyordu. Siyasal harekete dönüşen gençlik hareketlerin devrimci olan büyük çoğunluğu üniversite ve öğrenci yurtlarında hâkimiyetlerini kısa sürede sağlıyorlardı.

***

SAFFET KARA

Ben Bolu doğumluyum, Bolu Lisesi mezunuyum. Yüksek öğrenimimi Erzurum İngiliz Filolojisini bitirerek gerçekleştirdim. Erzurum'u anlatmaya gerek var mı o dönemi. Orada sınırlı sayıda olan demokrat düşünürlü öğrenciler birlikte okula gidip gelmeye çalışıyorduk. O günün gençlik hareketleri içinde büyük sağ etkinlik vardı. Belirli fakülteler işte gruplar halinde derslere girip çıkılabiliyordu. Sınavlara girmek bile büyük problemdi. Güvenlik güçleri otobüslerle çevirdiği bir ortamda derslere girilebiliyordu. Böyle bir ortamdaydık. Bolu'ya geldiğimizde de yine yüksek öğrenim derneği çatısı altında siyasi faaliyetlerimize devam ettik. Bu süreç içerisinde yine tüm Türkiye'de olduğu gibi Bolu'da da sağ-sol çatışmaları kendini en belirgin biçimde gösterebiliyordu. Bu ortamda da Bolu'nun ilerici demokrat ve aydın güçlerin elinde bir mevzi olarak kalabilecek noktalarını savunmakla geçiyordu günlerimiz.Erzurum'da yaşadığımız o olumsuzlukların artı etkisiyle, Bolu'da da bu tür çalışmaların içindeydik. Gençlik örgütlenmeleri içinde bir çalışmaydı, demokratik bir platformdaydı. Sokak olayları bizi ister istemez bizibelli şeylere itiyordu.

Sonuçta Erzurum'daki okulunuzu bitirebildiniz mi?

Evet, 7 sene sonunda Erzurum'da okulu bitirebildim. Diplomamı aldım; ancak bu süreç 12 Eylül öncesiydi. 1979 senesinde atamayı bekledim. Sonra Nisan ayında Düzce Ticaret Lisesi'ne öğretmen olarak atandım. 12 Eylül sürecinde öğretmendim. 20 Nisan 1981'de polis tarafından gözaltına alındım. O dönem muhbir mektuplarından yola çıkılarak, insanların örgüt üyesi olarak toplandığı süreci bizde yaşadık. “Bu kişi de örgüt üyesidir” şeklinde hazırlanan bazı mektuplarda adımız geçtiği için gözaltına alındım. Okuldan aldılar, hatta dersteydim o esnada.

POLİS BENİ OKULDA DERS VERİRKEN GÖZALTINA ALMAYA KALKTI

Polis almaya okula geldiğinde okul müdürümüze beni sormuşlar, o da “Öğretmenimiz şu an derste, şu an olmaz” deyince dersin bitmesini beklemişler. Birlikte Bolu'ya geldik, böylece tutuklandık.

Daha sonra Bolu Komando Tugayı'na tutuklananlar toplandı. Bunları anlatmama bile gerek yok, orada yaşadığımız işkenceleri. O dönem evliydim, işkenceden hatta o dönem kalan bir hatırayı hala taşıyorum. Elimde o dönemde kalan hatırayı yüzükle düzeltmeye çalıştım; Elimde eğrilik oluştu. Tam da düzelebilmiş değil, imkânlarımız nedeniyle. Donanma Komutanlığına Gölcük'e gittik. Eşim hamileydi o zaman. Konca ismi verilen askeri cezaevine kapattılar bizi. İlk Konca askeri cezaevinde kaldık. Bir tek kızım var onun ismini de Gonca koyduk, bir anı olsun diye öyle düşündük.

Mahkeme aşaması devam ediyordu, Seymen askeri cezaevine naklettiler daha sonra. Bizim dava dosyamızda bizi doğrudan suçlayabilecek, ceza verebilecek herhangi bir delil belge yok. Silahlı eylem hazırlığında olmaya yönelik ortaya atılan iddialardaki gibi somut olarak elde edilmiş hiçbir delil yok. Hatta dava karar aşamasına gelmeden en büyük sanıklardan biri olan Şeref Özkurede tahliye edildi. Bizim davaya bakan sivil yargıçtı. Ve mahkeme de yargıç bir dahaki davada bizi de tahliye edeceğine yönelik bir tavır sergiledi ki doğrusu da oydu. Ama savcıyı değiştirdiler apar topar. Mahkemeye gittiğimizde savcının siması yüz şekli değişmişti bir tane savcısı vardı mahkemenin. Bugünün milli görüşçü düşüncesine sahip sağcı biriydi. Hatta Bolulu muydu yoksa Mudurnulu muydu tam çıkarmadım; fakat ismi Mehmet Ali Oğuz. Memleketlimiz olmasına rağmen bizim ısrarla ceza almamızı savunan biriydi. Bugün nasıl yukarıdan veya belli merkezlerden savcılar, hâkimler etkilenip yönlendirilebiliyorsa, o dönemde de sıkıyönetim komutanlığından bize ceza verilmesi için emir gelmiş. Hatta kendileriyle özel görüşmemizde bunu bize şöyle söylediler: “Yukarıdan emir gelmiş, ben ne yapayım emir böyle.”

Önce 6 sene 8 ay ceza aldım, ardından 'IMF'ye Hayır' şeklindeki pankart olayından.

Neyse ki, bu pankart davası Yargıtay tarafından bozuldu ve 1 sene bittikten sonra 5 yıl 8 ay ceza aldım. 3 yıl 8 ay yattım fiili olarak. İşte Seymen'den sonra mahkeme kesinleşti ve benim 1 yıl bozulup geri geldi. Tutukluluk devam ediyor, mahkemede tahliye olmadık. Cezamızı da Yargıtay'dan 1 yılı bozuldu geri kalanını çektik.

Tabi cezaevi sürecinde baskılar kişisizlikleştirme o dönemde yaşandı. Yeri geldi direndik, açlık grevleri yaptık. Baskı zulüm sonuna kadar direndik. Baskı ve şiddete direnmek bugün de boynumuzun borcudur. Çünkü haksızlığa ve baskıya karşı direnmek bir insanın en temel görevidir.

Ve cezamız bitti, benim bir de sürgün cezam vardı. Çanakkale'ye sürgün oldum. Onunla ilgili küçük bir anekdotum var. Benim ilk sürgün yerim Mardin'di. Yargıtaydan bozulduktan sonra ben dedim ki, “Mardin'de ne işim var.” Ben cezaevindeyken kızım dünyaya geldi 7 Temmuzda. Çocuğumla ilk cezaevinde tanıştım. Rahmetli amcam çocuğumu kucağında getirmişti ve orta görüşte tanışmıştık kızımla. Neyse Mardin sürgününü Çanakkale olarak değiştirdiler. En azından İngilizce öğretmeniyim, çalışabileceğim, evimi geçindirebileceğim bir yer olsun. Çanakkale'ye verdiler ondan sonra, günlük karakola gidip yüz ağartma eylemi yaptık sonra. O zaman Danıştay'dan sürgün cezalarının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmuş ve ondan yararlanarak Yargıtay'dan bozulmuş. Emsal teşkil edip sürgün cezasının kaldırılması için başvurdum. Ardından askerlik görevim vardı ve çağırdılar.

ASKERLİĞİMİ YEDEKSUBAY OLMAMA RAĞMEN ER OLARAK YAPTIRDILAR, TIPKI UĞUR MUMCU GİBİ SAKINCALI PİYADE OLARAK

Yedek subaylık kararım vardı zaten üniversite mezunu olduğum için. Fakat talihin bir cilvesi, Bolu'ya biz 'Sakıncalı Piyade' tiyatro oyununu getirtmiştik. O oyunda da çıkıp bir konuşma yapmıştım. Dava dosyasında bu önümüze delil olarak sunulmuştu. O zaman hâkim de demişti “Tek yol devrim, demek suç değil.” Öyle de bir söz geçmişti davada. Askerliğimizi uzun dönem er olarak yaptım. Yedek subaylık hakkımız da ortadan kalkmış oldu. Manisa'da acemilik eğitiminden sonra şoför ehliyetimizin olduğunu söyledik. Edirne'de şoför eğitiminden sonra ağır araç bölüğü İstanbul'da tank top taşıyan bir bölüğün üsteğmeni geldi seçme yaptı. Benim puanlarım yüksek olduğu için seçti.

Peki, yaşadıklarınızdan dolayı askerlikte bir ayrımcılıkla karşılaştınız mı?

Hayır, ilk başlangıçta acemilik sürecinde ağır bölüğe gittiğimiz için İstanbul'a orada ağır bir eğitime tabi olduk. 7 kişi seçilecekti 50-60 kişi arasında. Ve ben seçildim. Ama hiçbir zaman dürüstlüğümüzden taviz vermediğimiz için gidip komutana tekmil verdim ve dedim ki, “Komutanım siz bizi seçtiniz ama benim dosya gelebilir. Dosyamda da ceza aldığım için yedek subaylık hakkımın kaybolduğu ve er olarak askere geldiğim sizin önünüze gelebilir. Bunu bilmenizi isterim” dedi. Ve komutanımız o sözüm sonrası dedi ki, “Bana kafası çalışan sağlam dürüst, insan lazım. Orası beni ilgilendirmiyor.” Dolayısıyla komutanım dosyayla ilgili bir sıkıntı karşıma çıkarmadı.

***

EYÜP AHİ

1957 İstanbul doğumluyum, ama Boluluyum, aslen Kıbrıscıklıyım. Babamın işi dolayısıyla İstanbul'daydık. Daha sonra Bolu'ya geldik. İlkokula Sakarya İlkokulunda başladım. Daha sonra bir kez daha İstanbul'a gidip, tekrar Bolu'ya döndük. Bolu Lisesini bitirdim. Ardından 1978 yılında Eğitim Enstitüsünden mezun oldum. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptım. Çalıştığım yerler daha çok gittiğim yerin en uç köyleriydi. O yıllarda çok zorluklar çektim.

Ülkücü harekete sempatiniz ne zaman başladı?

Ülkücü hareketle tanışmam 1975-1976 yıllarında oldu. O dönem Bolu Lisesinde öğrenciydim. O günden bu yana ülkücü hareketin her dalında, her yerinde bulundum. Öğretmenlik yaptığım dönemlerde de siyasi amaçla değil de, bir Türk milliyetçisi olarak bu davaya hizmet ettim. Çocuklarıma hizmet ederken hep bu davanın şartlarını göz önünde bulundurdum. Öğrencilerime vatanı sevmeyi, milleti sevmeyi aşıladım. Hatta çocuklarıma da ben bu davanın kutsallığını söyledim. Çocuklarımda aynı bu davanın hizmetinde hayatlarını sürdürmektedir.

12 Eylülden önce veya 12 Eylülde kişisel anlamda zarar gördünüz mü?

Yaralanma, kavga olaylarına iştirak etmesek bile bazı sorunlar yaşadık, tehdit edildik. Hatta okulu iki yılda bitirmemiz gerekirken, iki buçuk yılda bitirebildik. Okulu bitirdikten sonra yer seçme hakkımız vardı, bu hakkımız elimizden alındı, kuraya tabi tutulduk. Çok arkadaşımız okuldan uzaklaştırıldı. Çok şeyler oldu. Tayinlerde, hatta teftişlerde bile bize bazı şeyler soruyorlardı. Bize bilinçli olarak zorluk çıkarmak isteyen kişiler de oldu, müfettişlerden olsun, Milli Eğitimden olsun. Yaşanmaması gereken şeyleri yaşadık. Tayinlerde özellikle en uzak köylere verildik. Ben hiçbir zaman merkeze yakın bir köyde görev yapmadım. Hep elektriksiz, susuz köylerde görev yaptım. Çok yere eşimi, çocuklarımı götüremedim.

Eyüp Ahi'nin başka bir yerel gazetede yazmış olduğu “78 kuşağı” değerlendirmesin-den pasajlar”: Ülke kan gölü halindeyken gençliğini yaşadı 78 kuşağı. Buna yaşamak denirse; yaşatılmadı 78 kuşağı… Oyuna getirildi. Düşman edildi kardeş kardeşe. Oysa bilinçliydi, bol bol okur, araştırırdı 78 kuşağı. Okullarda öğrenciler birbirine saldırıyor. Kahvehaneler, otobüsler taranıyor. Bankalar soyuluyor. İş yerleri tahrip ediliyordu. Halk sokağa çıkamaz olmuş, geceleri sokağa çıkma yasağı konmuştu. Günde onlarca kişi öldürüldü. Yüzlerce kişi sakat kaldı. Niceleri hapishanelerde çürüdü. Niceleri idam edildi. Nice analar, babalar, kardeşler ağladı. Çocukları yetim, eşleri dul kaldı.

O yıllarda herkes mağdurdu. En çok mağdur olan mesleklerin başında ise öğretmenler geliyordu. Olayların sık sık yaşandığı Eğitim Enstitüsü'nü zor da olsa bitirdik. Gündüzlü okuyan öğrencilere üç il seçme hakkı tanınmıştı. Biz de forma üç il yazdık, bakanlığa iletildi. Bakanlığın aldığı kararla seçme hakkı elimizden alındı, bizler de parasız yatılı okuyan öğrenciler gibi buraya tabii tutulduk. Türk Bayrağı'nın dalgalandığı her yurt köşesinde seve seve görevimizi yapardık. Bu duygularla diğer eğitim enstitülerindeki arkadaşlarla birlikte kuralarımızı çektik. Kuralar Ağustos ayında çekildi. Göreve başlama yazılarının altında: "01. Kasım 1978 tarihinde önce göreve başlatılmaması…” yazıyordu. Bu tarih 78 mezunlarının kaderini belirledi. Çünkü rotasyonlar (zorunlu atama) hep 15 Ekim tarihinde başlatılıyordu. Her gelen hükümet buna uydu. Her gelen hükümet bize vurdu.

Çekilen kuradan sonra yurdun her yanına dağılan genç öğretmenlerimiz aynı şevk ile göreve başladılar. Kimileri göreve başladığı gün, kimileri köyde görev başında, kimileri de şehirde maaş almaya giderken şehit edildiler. Sakat bırakıldılar.

Sağ kalanlar ise yıllarca süren rotasyon ile diyar diyar dolaştırıldılar. Okula, lojmanı olmayan köylerde çorak toprak damlı, derme çatma kerpiçten evlerde hem öğrencilerini okuttular, hem de kendileri kaldılar. Birçoğu eşini çocuğunu görev yerine götüremedi. Götürenler saatlerce yayan gidilen, elektriği, suyu, yolu olmayan köylerde birlikte mahkûm oldular. Dere suyu, sarnıç suyu, kuyu suyu içmek zorunda kaldılar. Aylarca şehre inemediler. Cebinde parası olduğu halde, yola atılan portakal kabuklarına imrenerek, alamamanın , tadını varamamanın ezikliğini yaşadılar. Bayat ekmeklerle günlerini geçirdiler. Buz gibi, hırçın akan çaylardan eşyalarını başının üzerine koyarak geçtiler. Acımasız terörün nefesini hep enselerinde hissetiler. Tüp gaz, gazyağı, yağ, mazot, benzin yokluğunu daha çok onlar yaşadılar. Tüm bu olumsuzluklara rağmen asla yılmadılar. Türk Milli Eğitimi'nin amaçları doğrultusunda milyonlarca öğrenci yetiştirdiler. Önemli mevkilere getirdiler. Kendi çocukları için hep özverili çalıştılar. Çocuklarını hep en iyi yerlerde görebilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadılar. Azimle, inançla çalıştılar ve başardılar. Siyah- beyaz televizyon, daktilo, merdaneli çamaşır makinesi, Anadol, Murat 124 alarak hayata başladılar. Gelişen teknolojiye ayak uydurarak çağın en modern araçlarını elde etme başarısı gösterdiler. Sendikalar kurarak seslerini duyurdular. Bir kısmı emekli oldu. Bir kısmı da emekli olmak üzere 78 kuşağının. Emekli olduğunda da boş durmamalı. Ticaret yapmalı, siyaset yapmalı, hayırlı dernek ve vakıflarda çalışmalı, doyasıya dinlenmeli, eğlenmeli, hayatının ikinci baharını yaşamalı 78 kuşağı. Böyle bir daha gelir mi, gelmez mi bilinmez. Bilinen o ki; 78 kuşağını çok özleyecek Türk Milleti…
Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yanan yüreklere sabır diliyorum. Gazilerimizin acılarını paylaşıyorum. Çalışan emekli olan 78 kuşağı ve tüm öğretmenlerimize sağlıklı, hayırlı, başarılı, uzun ömürler temenni ediyorum.”

***

12 EYLÜL'DE BOLU

12 Eylül'e dair Bolu'da

şimdiye dek, hiçbir şey yazılmadı, çizilmedi.

Birileri 1975-85 arasını yok saydılar.

Sis perdesini kaldırmayı düşünmediler.

Bunu ilk kez Bolu yerel basınında Bolu Gündem gerçekleştirdi.

Elbette eksikleri vardır, bunu da kabul ediyoruz.

Bu çalışmanın daha iyisinin yapılabileceğini de kabul ediyoruz.

Yaklaşık yirmi kişi ile görüştük.

Bazı arkadaşlara ulaşamadık.

Bazıları da konuşmamayı tercih ettiler.

Onlar 12 Eylül'ü hafızalarından silmişler.

Kendi deyişleri ile tabii becerebildilerse.

Bolu'da beş toplu dava Devrimci Yol 2 ayrı dava, Devrimci Sol 1 dava, Halkın Kurtuluşu 1 dava, kısa adı TİKOÇ olan kızıl ordu çekirdeği davaları Yüzlerce insan evlerinden, çalıştıkları işyerlerinden sorgusuz, sualsiz güvenlik güçleri tarafından alındılar.

90 günlük gözetim süresi Karakollar, Bolu Komanda Tugayında yapılan barakadan bozma bir tutukevi gözaltı süreleri biten tutukluların gölcük donanma ve sıkıyönetim komutanlığı bünyesinde bulunan,

Güllübahçe / Seymen /Konca adlı cezaevlerine otobüslerle sevki.

Askeri cezaevlerinde çok katı disiplin koşulları, yüzlerce kişinin bir arada tutulduğu koğuşlar ve kaba dayak. Açlık grevleri, direnişlerle geçen yıllar.

Bu süreçte dönenler, pişman olanlar, arkadaşlarını ihbar edenler de olmadı değil, hayatlarını kaybedenlerde oldu.

İşte anayasa – referandum tartışmalarının yoğunlaştığı, 12 Eylül 2010'a giden yolda 12 Eylül 1980 gerçeğini sizlerle paylaşmak istedik. Okuyanlarımız internetten Bolu Gündemi takip edenler “12 Eylül” dosyasına olağanüstü ilgi gösterdiler. Sağolun, varolun…

Bu haber 1675 defa incelenmistir. Paylas

 
geri dön
sayfa basi
tüm haberler
yazdir
 
  DIGER HABERLER
Gece yarısı senet tehdidi Gece yarısı senet tehdidi 25.9.2014
Bolu’da bin esnafa müjde Bolu’da bin esnafa müjde 25.9.2014
Ayakkabı içinde ölüm tehdidi Ayakkabı içinde ölüm tehdidi 25.9.2014
AHİLER GÜNÜNDE EYLEM AHİLER GÜNÜNDE EYLEM 25.9.2014
Motosikletli terörü Motosikletli terörü 25.9.2014
Zil çaldı, dersimiz grev! Zil çaldı, dersimiz grev! 25.9.2014
40 bin TL’sini Belediye anonsu kurtardı 40 bin TL’sini Belediye anonsu kurtardı 23.9.2014
Bilindik senaryoda bir mağdur daha Bilindik senaryoda bir mağdur daha 23.9.2014
Yola aniden çıkan tır trafiği karıştırdı Yola aniden çıkan tır trafiği karıştırdı 23.9.2014
Bir sendika daha yargıya gidiyor Bir sendika daha yargıya gidiyor 23.9.2014
Kayınvalide gelinini bıçakladı Kayınvalide gelinini bıçakladı 23.9.2014
Kılıçdaroğlu geliyor Kılıçdaroğlu geliyor 23.9.2014
Bu hafta grev var! Bu hafta grev var! 22.9.2014
''Bu acıları bir daha görmeyelim'' ''Bu acıları bir daha görmeyelim'' 8.3.2013
SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI 8.3.2013
 
 
tüm haberler
 
Bolu Firma Rehberi
Bolu'dan Haberler
Bolu Seri İlanlar
Bolu Yaşam Rehberi
Fikir Köşesi