Onlar Doğancı Köyü'nde yaptıkları derme çatma evlerde yaşıyorlar. Tek istedikleri, evlerine ekmek götürebilecek kadar iş bulabilmek ve çalışabilmek. Ama bulamıyorlar,çünkü hangi kapıya gitseler dışlanıyorlar.
Kemal Yılmaz, 40 yıl önce Doğancı Köyü'nde doğmuş. Çocukluğu, ilk gençliği bu köyde geçmiş. Çalgıcılık yapıyor Yılmaz, köy düğünlerinde, eğlencelerde, sünnetlerde çağırılırsa küçük bir ücret karşılığı insanların eğlenmesini sağlıyor. Kemanıyla insanların yüzlerini güldürüyor. Kemal Yılmaz'ın içinde bulunduğu durum ise, işi gereği insanlara dağıttığı bütün bu duygulardan çok uzak. Çünkü işsizlik evde onun yolunu bekleyen on boğaz onu canından bezdirmiş. Her gittiği kapıdan geri çevrilmiş, “İş istiyorum” diyor. “Çalışmak ekmeğimizi kazanmak istiyoruz.Kimse bize itibar etmiyor dikkate almıyor. Biz insan değil miyiz?” diyor.
AYAKLARI ÇIPLAK MI GÖNDEREYİM?
“Neden seni dikkate almıyorlar?” diye soruyorum “Çünkü biz romanız”
diyor. İnsan ayrımcılığının giderek derinleştiği ülkemizde, insanlar artık iş verirken öncelikle o işin yapılıp yapılamayacağından öte, o insanın rengine, sosyal konumuna bakıyor. Bu ayrımcı bakış toplumun bütün renklerini birbirinden uzaklaştırıyor. “Bu kadar çaresizsin neden bu kadar çok çocuk yaptın?” diye soruyorum “Cahillik” diye cevap veriyor.“Çocuklar okula gidiyor mu?” diye soruyorum “Gidiyorlar ama gönderemedim hiçbir şey alamadım çocuklarıma okula nasıl göndereyim, ayakları çıplak mı göndereyim?”
BİZİ GÖRSÜNLER
Yaşadığı sıkıntıları tüm çıplaklığı ile şu şekilde anlatıyor Yılmaz: “İş bulamadım çaresiz kaldım. Gerekli yerlere başvurdum, ama benim başvurumu ciddiye almadılar. Ben çocuklarımı geçindirebilecek kadar iş istiyorum. Yetkililerin bize sahip çıkmasını istiyorum. Bize Roman deyip uzaklaştırıyorlar.
Benim üç tane oğlum var iş arıyor bulamıyor. Büyüklerimizin yaşadığımız sıkıntıları görmesini istiyorum.”