Türk Sağlık-Sen Bolu Şube Başkanı Hakan Koca, sendika olarak yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Koca, sağlık çalı-şanlarının yasal haklarının giderek daraltıldığını belirterek, yapılan düzenlemelerle sendikaların yasal mücadele haklarının ellerinden alınmaya çalışıldığını ifade etti. Koca, yaşanan sıkıntıların giderilmesi için acil düzenlemeler getirilmesi gerektiğini söyledi.
Hafta sonu yapılan Türk Sağlık-Sen Olağan Genel Kurulu'nda delegelerin oylarıyla 4'üncü kez sendika şube başkanı seçilen Hakan Koca'yla bir araya geldik.
Sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin tespitlerde bulunan Koca, sağlık camiasında Bolu'da yaşanan sorunları işaret ederek, sorunların çözümüne ilişkin ilginç tespitlerde bulundu. Koca'yla yaptığımız röportajın ayrıntıları şöyle:
Özgeçmiş hakkında bizi kısaca bilgilendirir misiniz?
20 Ağustos 1971 Bolu doğumluyum. Kasım 1996 tarihinde kamuda sağlık noktasında çalışmaya başladım. 14 yıldan bu yana sağlık sektöründe görev yapmaktayım.
Sayın Koca, örgütlü mücadeleyle ne zaman ve nasıl tanıştınız?
Sendikal mücadeleyle memuriyete başladıktan 1 yıl sonra tanıştım. Dönemin Türk Sağlık-Sen'in yöneticilerinden rahmetli Doktor Alemdar Dinç Bey'in çağrısıyla sendikayla tanıştım. Sayın Dinç o dönem Verem Savaş'ta baştabipti. Kendisi aynı zamanda da şube başkanıydı. 1997 yılında çağrı üzerine sendikal mücadeleye üye olarak başladım. 1999 yılında Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi işyeri temsilcisi oldum. Akabinde Kasım 2000 yılında Türk Sağlık-Sen'in kurucu şube başkanı olarak görev aldım. Ve o tarihten bu yana da sendika şube başkanlığı görevini sürdürmekteyim. Şu an dördüncü dönem başkanlığı yapıyorum.
Sendikal mücadelelerinizde önünüze çıkan engellerden bahseder misiniz?
Sendikal bilinç kamu çalışanlarında tam oturmadı. Bizim mücadeleyi sahada ortaya koyma noktasında sıkıntılarımız var. Bu konuda diğer sendikalarda olduğu gibi bizde de katılım noktasında sıkıntılar yaşıyoruz. Sendikalar kanunu 2001 yılında yasallaştı, dolayısıyla henüz çok yeni. İşçi sendikaları 1946'dan bu yana mücadele ederken, bizim resmi kanunumuz 2001 yılında üçlü hükümet olan ANAP-MHP-DSP döneminde çıktı. Devlet memurluğunda sendikal mücadele konusunda, “Acaba devlete karşı çıkmak mı olur bu yaptığımız?”şeklinde yorumlamalarla karşılaşıyoruz. 2001 yılında sendikaların şube olabilmeleri için en az 400 üyesi olmalıydı. Biz o günün itibariyle 16 bin kilometre yol yaptık. Köylerdeki ebelere kadar herkesi ziyaret ettik ve onları sendikal mücadeleye davet ettik. Nitekim olumlu sonuçlar aldık. Sağlık çalışanlarının sosyal, ekonomik haklarını savunacak bir güce ihtiyaçlarının olduğunu gözlemledik. 2001 yılında 437 üyeyle şube olduk ve bugün 817 üyeye ulaştık.
Yasal mevzuatlar sendikal mücadelenizi nasıl etkiliyor?
Yasal mevzuatlar mücadelemizi kısıtlıyor. 4688 sayılı sendikalar kanunu bize toplu sözleşme hakkı tanımıyor, sendikaların silahı olan grev hakkını tanımıyor. Sadece toplu görüşme hakkı var. O da her yıl 15 Ağustos 15 Eylül tarihleri arasında. Ama biz ne kadar mücadele edersek edelim, son sözü Bakanlar Kurulu söylüyor. Uzlaştırma Kurulu'nun kararlarını dahi uygulamıyor Bakanlar Kurulu. Tüm mücadelemize rağmen yasal mevzuatlar nedeniyle isteklerimizi, haklarımızı alamıyoruz. Şu an grev hakkımız olmayarak, mücadelemizde silahımız yok. Ama 4688 sayılı sendikalar kanun artık bize dar geliyor.
12 Eylül referandumunda kabul edilen anayasa değişikliğiyle yeni düzenlemeler getirilen sendikalar kanununa ilişkin değerlendirmeleriniz nelerdir?
12 Eylül referandumunda kabul edilen Anayasa değişikliğinde Uzlaştırma Kurulu'nun bağlayıcı olacağından bahsediliyor. Peki, ben soruyorum, Uzlaştırma Kurulu'nu kim atıyor? Hükümet atıyor. Peki, biz kime karşı mücadele veriyoruz? Yani ortada bir danışıklı dövüş var. Atanmışlar asla hak arayamaz. Ayrıca Uzlaştırma Kurulu'nun bağlayıcılığı konusunda net bir karar yok.
Röportajımız devam edecek…