Bolu'da yaklaşık 5 bin kişilik bir kitlenin haklarını koruduklarını belirten Memur-Sen Konfederasyonu İl Temsilcisi ve Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı Ahmet Koçak, sendikal mücadelede yaşadıkları sorunları anlattı. Bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olduklarını belirten Koçak; sendikal mücadelede tarafsız olmadıklarını ifade etti. Koçak, referandumda verdikleri “Evet” desteğinin gerekçelerini açıkladı.

RÖPORTAJ: MEHMET KORKUSUZ

Memur Sen Konfederasyonu İl Temsilcisi ve Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı Ahmet Koçak'la yaptığımız röportajın ayrıntıları şöyle:

Bize kendinizi tanıtır mısınız?

İsmim Ahmet Koçak. 1975 yılında Gerede'de dünyaya geldim. 1986 yılında okuduğum köyde ilkokulu, 1994'te de Gerede İmam Hatip Lisesi'ni tamamladım. 1998 yılında ise Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü'nden mezun oldum. Yaklaşık 1 yıl özel dershanelerde öğretmenlik yaptım. 1999 yılında da kamuya geçerek, Bolu Koç İlköğretim Okulu'na atandım. İlk atandığım okulda 12 yıldan bu yana Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktayım.

Sendikal mücadeleye ne zaman ve nasıl başladınız?

Stajyer memuriyet süremin tamamladıktan sonra sendikal mücadeleyle tanıştım. Sendikacılığa ilgi duyuyordum. Aktif olarak 2003 yılında Eğitim Bir-Sen Şube yönetimine girdim. Şube sekreteri olarak 8 yıl görev yaptım. 27 Kasım 2010 tarihinde de Eğitim Bir-Sen'in şube başkanı oldum. Aynı zamanda Ocak 2008'den bu yana Memur-Sen Konfederasyonu İl Temsilciliği yapmaktayım. Yeni şube başkanlığına seçildiğim Eğitim Bir-Sen, zaten Memur-Sen Konfederasyonu'na bağlı bir sendikal kuruluş.

Şube başkanlığını yaptığınız Eğitim Bir-Sen ve il temsilcisi olduğunuz Memur-Sen Konfederasyonu'nda Bolu'da ne kadar üyeye sahipsiniz?

Eğitim camiasında il genelinde yaklaşık 3 bin çalışan var. Bunların ise yaklaşık 1200'ü Eğitim Bir-Sen'e üye durumunda. Türkiye genelinde ise 150 bin üyesi var. Memur-Sen'in üye sayılarına gelince, ilimizde değişik statülerde kamuda çalışan toplam 9 bin memur var. Bunun da 4 bine yakını Memur-Sen'e kayıtlı. Türkiye de ise 390 bin kayıtlı üyesi bulunan bir konfederasyonuz.

Sayın Koçak, temsil ettiğiniz kitlelerin haklarını yeterince koruyabiliyor musunuz?

Üyelerimizin bizlere ulaşan problemleri karşısında haklarını tabi ki koruyoruz. Bizler, genel merkezimizin gücünü kullanarak, yasal prosedürler çerçevesinde üyelerimizin haklarını korumak adına gerekli mücadeleleri veriyoruz. Genel merkezimizde olduğu gibi illerde de anlaşmalı olduğumuz avukatlarımız var. Sendikal mücadelelerinden dolayı zarar gören üyelerimize hukuki konularda yardımcı oluyoruz.

Peki, mücadeleden dolayı zarar gören üyelerinize ekonomik yardımda bulunuyor musunuz?

Şu ana kadar öyle bir şey başımıza gelmedi, umarım da gelmez. Ama üyelerimiz hiçbir bedel ödemeksizin sendika genel merkezimiz tarafından ferdi kaza sigortasıyla güvence altına alınmaktadır.

Sendikal faaliyetlerinizden dolayı bugüne kadar herhangi bir baskı ya da şiddete maruz kaldınız mı?

Mücadelemizde mutlaka birtakım sıkıntılarla karşılaştık. Bu Eğitim Bir-Sen ya da Memur-Sen Konfederasyonu il başkanlığı ya da yönetim kurulu üyeliğinden dolayı olmadı, ama değişik şartlarda sıkıntılarımız oldu. Hamama giren terler, denir. Bir mücadeleye kalkıştıysanız, sonuçlarına da katlanmak durumundasınız. Birileri bu sıkıntıları çekmeden Türkiye'de sivil toplum anlayışı elbette ki yerleşmez.

Yasal mevzuatlar mücadelenizi nasıl etkiliyor?

Sendikalar yasası 2001'de çok cılız çıktı. Bizler profesyonel sendikacı değiliz. Hem kendi işimizi yapıyoruz, arta kalan zamanlarda sendikacılık yapıyoruz. Profesyonel sendikacılığın şartı, ilgili sendikanın tüzüğünde belirtiliyor. Örneğin ben Eğitim Bir-Sen'de profesyonel sendikacı olabilmem için 3 bin çalışandan 2 bin 500'ünü sendikaya üye yapmam gerekiyor. Bunu da gerçekleştirmek neredeyse imkânsız. Bu nedenle zamanımızı yeteri kadar mücadeleye ayıramıyoruz.

Grev hakkınızın anayasadaki son düzenlemeyle kaldırılması, bundan sonraki süreçte hak arayışlarınızı nasıl etkileyecek?

Her yıl Ağustos ayında hükümetle sendikalar bir görüşmede bulunuyor; ancak bu görüşmenin bir bağlayıcılığı olmuyor. Anlaşma olmayınca Uzlaştırma Kurulu'na gidiyorsunuz, ama hükümetin memuru olan kurul da hükümetten yana tavır alıyor. Referandum sonrasında memurlara toplu sözleşme hakkı verildi. Biliyorsunuz orada grev hakkı kaldırıldı, toplu sözleşme hakkı getirildi. Sadece toplu sözleşme yeterli demiyoruz, ama ülkemizin durumu da belli. Sendikacılı-ğın öncelikle ülkede oturması lazım.

Eğitim Bir-Sen olağan kongresinde görevi devraldığınız eski şube başkanı İsmail Yalçın yaptığı konuşmada, “Sendika olarak bağımsızız; fakat tarafsız değiliz” dedi. 12 referandumu öncesi de siz Memur-Sen Konfederasyon il temsilcisi olarak yaptığınız bir açıklama da “Yetmez, ama Evet” diyerek, anayasa değişikliğini desteklendiniz.

Misyonumuz gereği tüm eylem ve söylemlerimizi tek bildik. Ülke meselelerinde de tek yürek olmak gerekir.

Biz sendika olarak bugüne kadar kesinlikle ülke geleceğini ilgilendiren konulara kayıtsız kalmadık. Tarafsız değiliz, ama bu tarafsızlık siyasi olarak değerlendirilmemeli. Doğrudan yana tarafız. Haktan yana haklıdan yana tarafız. Referandum öncesi açıklamalarımızda kesinlikle siyasi bir duruş sergilemedik. Biz değişikliğin ülkeye fayda getireceğine yürekten inandığımız için destekledik. Eğer iktidar, referandumda hayır kanadında yer almış olsa dahi biz yine Evet kanadında yer alacaktık.

Evet, dedik ama bir diğer taraftan da değişikliğin yeterli olmayacağını belirttik. Bunu niye söyledik? Çünkü bu ülkede bir YÖK saltanatı var. Biz ileriki süreçlerdeki değişikliklerde paketin içerisinde mutlaka YÖK'ün pakette yer almasını istiyoruz. Çünkü YÖK'te bir saltanat var. YÖK'ün ülkede ayrı bir cumhuriyetmiş gibi davranması bizi rahatsız ediyor. Çünkü her üniversite, rektörünün keyfine göre yürütülüyor. Biz eğitim çalışanları olarak bu duruma karşıyız.

Kamuoyuna iletmek istediğiniz son mesajlarınız nelerdir?

Hem üyelerimize, hem de halkımıza şunu söylemek isterim. Ülkedeki Ergenekon ve PKK terör örgütüne karşı ülke insanının duruşu ortak olmalıdır. Ülkemizin en büyük sorunu bizce ötekileştirmektir. Yani doğudakiler batıyı, Türkler Kürtleri, erkekler bayanları, başı açıklar başı kapalıları, işçiler memuru ötekileştirirse hiçbir yere varamayız. Farklılıklarımızı zenginlik olarak algılayıp, ötekileştirmeden yolumuza devam edersek, güzel günler bizi bekliyor.