Yiğidi öldür ama hakkını ver demiş atalarımız. Yaşanan çalkantılı günler sonrası Güngören deplasmanını bol gollü bir galibiyetle geçtik.
Geçtik geçmesine ama atılan dört gol yaraya merhem olur mu bilemem? Ben bu galibiyeti ilk önce yönetime, tüm teknik heyete ve futbolcu kardeşlerime armağan ediyorum.
Bir hafta önce çökmüş bir kulüp havası soluyan kırmızı beyazlıların, dört gün içersinde bu kadar çabuk toparlanmasını takdire şayan olarak görmekteyim. Hafta arası yaşanan istifalar ve şiirli vedalar Boluspor'da sorunları çözmüş gibi.
Nasıl yani bu kadar basit miydi bu iş? İstifalar havada uçuştu, şimdi ise her şey süt liman gözüküyor.Bir takımın sorunları bu kadar çabuk çözülecekse sorgulamak gerekir.
Tarihinde birçok başarıya imza atmış küçük şehrin büyük takımının bu kadar sıkıntı içersine sokulması, alınan kötü sonuçlarla beraber puan kaybetmesi ve bütün bu olanların iki yönetici ve bir menajere mal edilmesi bana biraz ters gelmekte.Sorun bu kadar basitse çözümde basit olmalıydı değil mi sayın sporseverler.
Açıklanan karar;
Suçluymuşsun Tuncay Alnıak, suçluymuşsun Nedret Yıldız, suçluymuşsun Muharrem Demirel, sizin cezanızı kestik ve sonuç olarak da yönetime, takıma ve teknik heyete komple beraat kararı verdik.
Şimdi gelelim akıllardaki soru işaretlerine?
Suçları ne?
Ne yaptılar?
Yönetim bu anlamda sınıfta kalmıştır.
Günah keçisi yapılan bu kişileri Bolu kamuoyunun önüne atma hakkınız yok.Bu olay o kadar basit ise mertçe çıkıp şu sebeplerden dolayı yollarımız ayrılmıştır demeliydiniz.
Kendi istifalarını veren kişiler ise, huzur ile çalışma ortamı olmayan yerde kalacak karakterde insanlar değiller.Ve dikkat ederseniz ne bir yerde basın açıklaması yaptılar, nede sağda solda fısıltı gazetesi oldular. Dimdik ayakta durmaktalar.
Kol kırılır yen içinde kalır lügatı yapmayalım, bu kişileri töhmet altında bırakmayalım.
İşin aslı astarı nedir açıklayalım.
Hatta bu kriz ortamında aba altından sopa gösteren ve istifa ederim söylemlerini kullanan Levent Eriş ve kurmaylarına da hak vermemek mümkün değil.
Konuyu biraz açayım isterseniz.
Levent Hoca işini dört dörtlük yapan bir teknik direktör, kendini ispatlamış prensipli bir insan.
Her insan gibi bazen gereksiz fevri açıklamalarda bulunabilir. Kendini tam olarak ifade edememiş olabilir. Maç sonrası hakeme, sahaya, basına, menajere serzenişte bulunabilir. Tabiî ki kimse dört dörtlük değil.
Ama bu buz dağının görülen kısmı.
Esas olan yönetim içersindeki huzursuzluklar, çekememezlikler, arkadan nifak sokmalar, gruplaşmalar.
Levent Hoca bu işin kurdu olmuş bir teknik direktör. Ne yönetimler görmüş geçirmiş bir spor adamı.
İstifalardan sonra yapmış olduğu açıklama ile “bende giderim” demesi bu huzursuzluğu gördüğündendir. Yönetim içersinde güvendiği kişilerin de istifa etmesi bunun en büyük etkenidir.
Ama bir vebal içersinde olduğundan, sadece kurduğu bu takımı dağıtmamak adına ve taraftara verdiği sözü yerine getirebilmek için görevinin başında kalmıştır.
Şimdi de teknik direktör “Levent Eriş yönetimi ele geçirdi” tarzında söylemleri gündeme geliyor, adam ne yapsın? Böylesine bir ortamda işini yapmaya çalışıyor.
Burada en büyük sorun yönetimde, İçindeki kanayan yarayı daha da büyütüp kangrene dönüştürmeden kesip atmalıdır.
Bütün bu anlattıklarımdan sonra benim önerim, yönetimin şeffaf davranması, bütün gerçekleri ortaya dökmesi ve sorunu radikal bir biçimde çözmesidir.