Bazı şeyler hiç değişmiyor?
(İşler kötüye gidince saldırılan, eleştirilen hep basın oluyor.
Oysa ki problemleri çıkartanlar,büyütenler aynaya bir bakıverseler ; sorunun kaynağı ile baş başa kalacaklar.)
BOLU HABER, yayın hayatına başladığından beri daima Boluspor’un yanında olmuştur. Ve bu bir gerçektir.
Gün geldi deplasmanda taraftarlarımızın arasında bulunmayı,”Basın Tribün’ünde” oturmaya tercih ettik gün geldi takımımızı övdük, gün geldi tenkitlerimizi yaptık.Maç kriterlerini özellikle değişik kalemlerden satırları dökerek, gerçekleri yansıtmaya çalıştık. Hatta ve hatta maç kritiği yazıldıktan sonra spor kadromuz incelemeden yayınlamadık. Tüm eleştirilerimiz Boluspor sevgisinden kaynaklanmış ve takımımıza yön vermek için yapılmıştır. Bu eleştirilerimiz Boluspor’u seven taraftarlarımız tarafından, beğeni kazanırken üzülerek belirtelim ki küçük bir zümre tarafından da “Boluspor’un moralini bozuyorlar.” İmajı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Boluspor’un tarihinde kırmızı beyazlı takımı gerçekleri ile çok yönlü işleyen tek gazete BOLU HABER olmuştur.Bu tür yazı şekline alışık olmayan bazı kişiler yazılarımızı yadırgayabilirler. Amacımız moral bozmak değil. Boluspor’a ışık tutmaktır. İşte örneğimiz 21 Ekim !986 tarihinde yayınlanan 23. sayımızda Bolu’daki Diyarbakır spor beraberliğinden sonra “ Deplasmanda topladıklarımızı,sahamızda veriyoruz” başlıklı Levent Özkan’nın kritiğinin son paragrafını veriyoruz;
“Alttaki takımlar yaklaşmaya başladılar. Aslında beşincilikteki yerimiz bizi rehavete sürüklememelidir. Çünkü maçta zor maçlar dönemine giriyoruz.” Aradan sadece bir buçuk ay geçti hiç istemediğimiz halde Boluspor şu anda 12.sırada bulunuyor. 6 takım aynı puanda ve altta da 6 takımın maç sayıları birer eksik.
Spor kadrosu olarak gerçekleri yazmaya devam edeceğiz. Aksini düşünmek bizlerin görevlerini yapmaması ve Boluspor’u sevmemesi demektir. Her şeyi toz pembe göstermek kime ne kazandıracaktır? Yapıcı tenkitlerden kaçmak isteyenlerin amacı nedir.
“Boluspor’un moralini bozuyorlar” diyenler, şöyle yazı şekilleri mi istiyorlar dersiniz ?
Sayın okurlarımız Samsunspor’a 3-0 mağlup olduk takımımızı kutlarız zira Samsunspor liderdir. Saha ve seyirci dezavantajına karşın alınan sonuç sevindiricidir, daha farklı mağlubiyet alabilirdik.Futbolcularımızı kutlarız!...”
Ne dersiniz , bundan sonra böyle mi yazarız?
KAMYON PARKI YOK MU ?
Peki şimdi var mı? 1986-2010
Belediyemizce sanayi yanında kamyon parkı yapılmasına rağmen, şehir içindeki sokaklara kamyonların park edilmesi şikayetlere yol açıyor.
Özellikle ara sokaklara çekilen kamyonlar trafiği aksattığı gibi, erken saatlerde çalıştırılmasının da çevreyi rahatsız ettiği belirtildi. Kent sakinleri şehir içine park edilen kamyonların en kısa sürede Belediye kamyon parkına çektirilmesini istemektedir.
PARASI OLANA ASKERLİK YOK
Parası olana her şey pespembe, ne askerlik, ne iş, ne para, ne mal, ne mülk.
Bir tek ecele çözüm bulamıyorlar.
İsteyen herkes 2,5 milyon ödeyip 3 ay bedelli askerlik yapabilecek!
Kura kalktı isteyen bedelli askerlikten yararlanabilecek. Askerlik yasasındaki yeni düzenlemeye göre bundan sonra her isteyen bedelli askerlik uygulamasından yararlanabilecek. Öğretmenlerde askerliklerini öğretmen olarak yapabilecek. Bu arada lise ve dengi okullardan mezun olduktan sonra üniversiteye girme süresi bir yıl daha uzatıldı. Çağ dışı kalma (askerlik yaşı) yaşı da 46’dan 41’e indirildi. Çağ dışı yaşını geçmemiş durumda olup da bakaya ve asker kaçağı olan kimselerin de ya bedelli olarak ya da her hangi bir kamu kurum ve kuruluşunda çalışmak suretiyle askerlik görevlerini yapabilecekler.3.Şubat 1987.
GÖLCÜK KIR GAZİNOSU
Sayın Birdal Esen kalemine sağlık güzel yazmış,ama boşuna heyecanlanmış, Gölcük Kır Gazinosu hep kapalı olması ile biliniyor.
Çok yakınımızdaki Gölcük mesire yerinin girişinde sağda yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan bir bina var . Pek çok kişi beklide bu binanın ne amaçla yapıldığını bilmemektedir. Bizde bugüne kadar pek fazla bir bilgiye sahip değildik. Bina hakkında ileri geri tahmin yürütürken projeyi yapanlardan olduğunu tesadüfen öğrendiğimiz Müh. Şenda Aksungur'dan bizi aydınlatıcı bilgiler aldık.
Binanın projesini düzenlenen yarışma sonunda Mimar Cengiz Ulaş ile birlikte yarışmayı kazanan Müh. Senda Aksungur yapmışlar .Bunu tesadüfen konuşmalarımız sırasında öğrendik. Ne olurdu sanki ? Eserin proje mimarlarının isimleri de bir levhaya yazılıp inşaatın bir köşesine asılamaz mıydı?
Bazı hareketler insanları maddi ödüllerden daha fazla onurlandırır. Aynı zamanda daha iyi eserler ortaya çıkarabilmeleri için bir fırsat yaratır, teşvik eder.
Bina hakkındaki bilgileri belki ilgisini çekenler olur diyerek kısaca anlatalım.
Bolu Orman Bölge Müdürlüğü'nce, Gölcük mesire yerinde, yöreye gelen yerli yabancı ziyaretçilerin yemek ,çay ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tamamen halka açık olacak bu kır gazinosunun yapımına 1984 yılında başlamış. 400 m2 'lik bir alana oturtulmuş bu kır gazinosu, 150 kişiyi ağırlayabilecek nitelikte planlanmış. Yerleşim arazinin tabii konumu ,manzara yönleri değerlendirilerek yapılmış, yemek salonu , her köşesinde göl manzarasına hakim olacak şekilde yerleştirilmiş, geniş açılı altıgen formla görüş alanı daha da genişletilmiş.Şömineli bir çay salonu , ayrıca bir asma kat ile daha çok kişinin aynı anda dinlenebilmesi için planlanmış.Sözünü ettiğimiz yemek,çay ve asma kat dışında bir başka bir bölümde mutfak ve çalışacak personelin konaklayacağı odalardan oluşmakta.
Yakında bitecek olan bu tesisin,gururla bahsedeceğimiz,tavsiye edebileceğimiz.misafirlerimizi rahatlıkla ağırlayabileceğimiz bir eser olacağına gönülden inanıyoruz.
Yukarda ki bilgileri aldığımız proje mühendisi Şenda hanımı üzen bir iki nokta ile yazımıza son verelim
“Dış cephelerde binanın dış çevresindeki tabii zenginliğe uygun olması için ön görülen modüler ahşap kaplama elamanları ile yalı baskısı tarzındaki ahşap kaplama elemanlarının yapılmamış olmaması. Bir de inşaatın biraz geç kalması
Geç de olsa küçük de olsa bir tesise kazanmak insanı oldukça heyecanlandırıyor. Daha iyiye daha mükemmele ulaşabilmek amacıyla esen kalın.
FİSKOS
YOK MU BU FİSKOSLAR
Geçen haftadan devam...
Kahramanımız buram buram terlerken biz geçen hafta yaşananları şöyle bir hatırlayalım…
İstanbul'a daha ucuza mal temin etmek için giden paragöz esnafımız elindeki alışveriş listesindeki ürünleri bedavadan biraz pahalıya alabilmek için İstanbul'un altını üstüne getirmiş midesi bu yoğun tempoya isyan edince bir lokantada kısa bir ara vermişti. Midesinin isyanını bastırdıktan sonra alış veriş listesindeki malları almak için gezdiği dükkanları yeniden dolaşmaya başlayan kahramanımız,listesinde ilk sırada bulunan malı almak için gittiği dükkan da büyük bir şok yaşamıştır.
Yıllardır alış veriş yaptığı esnafın yanına gider üç aşağı beş yukarı sıkı bir pazarlığın ardından taraflar anlaşırlar. Dükkan sahibi kahramanımızın aldığı malların faturalarını keserken ,kahramanımızda malların değeri olan 2 milyon lirayı vermek için elini cebine atar. Atar atmasına ama cebinde ne para nede parayı sardığı mendil vardır. Üç beş dakika pireli kedi gibi aranır. Ama o çok değerli paracıklarını bulamaz. Sonra başlar ahlamaya ,vahlamaya, onun bu halini gören dükkan sahibi hemen bir sandalyeye oturtur Varyemez Esnafımızı .Dükkan sahibi ;” Dur yahu! Telaşa verme,can sağlığı olsun , giden para olsun yeter ki” diye teselli etmeye çalışır Bolulu hemşerimizi. Ama kar etmez daha da artırır ahlamayı vahlamayı. Dükkan sahibimiz kahramanımıza derki ; “ya üzülme bunca yıllık dostluğumuz var , alışverişimiz var. Ben sana 2 milyon lirayı borç olarak veririm. Sende bana taksit taksit ödersin böylelikle memleketine de elin boş dönmemiş olursun.”Bu sözleri duyan kahramanımız biraz teselli olur .Dövünmeyi bırakır. Dükkan sahibi “hem faiz de istemem” deyince, keyfi iyice yerine gelir.Dükkan sahibine bolca teşekkür etmeye başlar.Dükkan sahibi biraz önce beraber pazarlık yaptıkları ofise girer; elinde 2 milyon lira geri döner. “ Al sana iki milyon lira ayda iki yüz iki yüz on ayda ödersin” der; parayı uzatır, parayı çok seven kahramanımıza.
Paranın 375 bin lirasını dükkan sahibine aldığı malların karşılığı olarak tekrar verir. Kalan kısmıyla da diğer alışverişlerini yapar. Aklı giden iki milyonda döner memleketine .
Paragöz esnafımızın “para satarken değil, alırken kazanılır” anlayışıyla yaptığı ticari hamlesinin hiç beklenmedik bir zararla bitmesinin üzerinden tam tamına 10 ay geçmiştir. İstanbul'da ki esnaf arkadaşına olan 2 milyon lira borcunun son taksitini de kısa bir süre önce yatırmıştır. Bu borcu ödemesi kendisini çok rahatlatmıştır. Artık sabahları dükkanına girerken daha neşelidir. Yine böyle bir sabah dükkanında keyifle çayını yudumlarken , postacı elinde resmi evrak yada fatura olmadığı belli olan beyaz bir zarfla çıkagelir. Mektubu esnafımıza verir. Esnafımız mektubun gönderen kısmına baktığında şaşırır. Çünkü İstanbul'da borç aldığı esnafın adı yazmaktadır. “Hayırdır inşallah” der ve zarfı açar.Zarfın içinden mektubun yanında beyaz bir mendilde çıkar.Kahramanımız mendili hemen tanır. Bu kaybettiği iki milyonu sardığı mendildir. Merakı giderek artar. Aceleyle mektubu açar, okumaya başlar.” Sevgili kardeşim On ay önce bizim dükkana geldiğinde parayı pazarlık yaparken ofiste düşürmüştün .Ben senin parayı ne kadar çok sevdiğini bildiğim için sana bir oyun oynayayım dedim . Aslında sana borç olarak verdiğim para senin parandı. Paraya değer ver ama tapma değerli kardeşim. Benden aldığın malların tutarı kadar kesinti yapıp paranın geri kalanını hesabına 3 gün önce yatırdım” Kelimelerinden sonra kahramanımız baygınlık geçirir mektubun geri kalanını okuyamaz.Artık sevinçten mi ,üzüntüden mi baygınlık geçirdi ? orası Fiskos edilmedi. 9 Aralık 1986