Kitap Okumaları
Okumak, tarifi imkânsız bir mutluluktur, kitaba hak ettiği değeri verenlere... En verimli, en keyifli zamanlar kitapla geçirilen zamanlardır onlar için. Uzun ve yorucu bir günün ardından dinlenmek için ayrılan kaliteli bir zaman dilimi; stresten, gürültüden uzak, nezih bir köşe olur okuma zamanları.
İnsanların tümünü, kitapla eşsiz dostluk bağlarıyla kurulmuş bir mükemmellik çerçevesi içinde göstermek, elbette ki çok farklı ve güzel olurdu. Ancak böyle bir manzara, hayal dünyamızı süsleyen bir durum olmanın ötesine geçemez. Kitabı bir dost olarak görenlerin yanında; onu nafile bir çabanın, hiçbir maddi kazanç sağlamayan boş bir uğraşın ifadesi olarak görenlerin sayısı azımsanacak gibi değil ne yazık ki. Tahminimizden daha büyük bir yekün teşkil eden okumaya yabancı bu kesimin hayata anlamlı bir biçimde baktıkları andan beri kitap, onlar için çok uzak beldelerde bulunan, erişilmesi muhal ve erişilse de hiçbir yarar sağlamayan bir metadır. Okunmasa hiçbir kayba yol açmayan; fakat okunduğunda, iş hayatında daha değerli sonuçlar elde etmek için kullanılabilecek değerli zaman diliminin kaybına sebep olan garip bir uğraştır kitap.
Bu satırları okurken, okumayanların ya da okumaya gerek duymayanların durumunun çok abartıldığını düşünebilir, okumaya bu kadar düşmanca yaklaşabilecek birilerinin olacağına inanmayabilirsiniz. Ancak, bu düşüncede olanlar çevrelerini alıcı bir gözle incelediklerinde aslında bu tiplerin etraflarını kuşattıklarını üzülerek göreceklerdir. Hemen hepimizin -bir an bile olsa- etkisinde kaldığı bir duygudur, kitaba ve onu anlatanlara karşı soğuk ve mesafeli olmak. Başlığında “kitap” bulunan herhangi bir yazıyla karşılaşan birinin, ön yargılarından kurtulup da yazıyı iştahla okuması neredeyse imkânsız bir hal almıştır. Bu tip bir yazıyla karşılaşan birinin düşündüğü ilk şey, okuyacağı yazıda daha önceki okumalarından farklı hiçbir şeyin olmadığıdır.
Halbuki okunan her kitabın bir diğerinden farklı bir zenginlik, her okumanın bir öncekinden farklı bir deneyim ve lezzet olduğunu görmeniz mümkündür. Bunu fark edememek demek, hem okunan eserin derinliklerine nüfuz etmiş ve kendini keşfedecek kâşifini bekleyen benzersiz fikir âleminin görememek hem de eşi benzeri bulunmayan bir güzelliği ihtiva eden fikri aktiviteyi can sıkıcı bir eylem haline getirmek demektir. Okuyucuya öylesine odaklanmıştır ki okuma eylemi, onun ruh halini tam anlamıyla yansıtan mükemmel bir ayna konumundadır. Hangi ruh âlemine dalmışsa okuyucu, neyi görmek istiyorsa o anda, kitap ona istediği şeyi tam anlamıyla ve tam zamanında vermektedir aslında. Dolayısıyla “Kitap o kadar mükemmel bir anlatıma ve dile sahip ki alıp götürüyor sizi en nadide mutluluk bahçelerine.” ya da “İnanılmaz derecede kötü bir anlatım, acemice kurgulanmış bir dil ve sizi neredeyse kapalı ortamlara saatlerce hapseden karamsar bir anlatıma sahip bu kitap.” gibi cümlelerle tek suçlu kitapmış gibi gösterilmeye çalışılır; fakat bu kendi kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Çünkü aslında bize bizi anlatmaktan başka bir şey yapmamıştır okuduklarımız. Bizim beğendiğimizi ya da sıkıldığımızı söylediğimiz şey, ruhumuzun o hiç girilmemiş köşelerinden gün yüzüne çıkan birer yansımadır aslında. Öylesine sihirli bir kutudur ki kitap, bizleri –zihinlerimize kılavuzluk ederek- alıp götürür en bilinmez bize.
O yüzden okumayı bilmek gerekir. Neyin okunduğu, okunanların nasıl değerlendirilmesi gerektiği, tüm bu okumaların sonunda ne tür bir sonuca varılacağı çok iyi hesaplanmalıdır. Rast gele bir okuma çabası içinde olunmamalıdır. Seçilen kitapların, bize hangi bizi anlatması gerektiği bilinmeli, en azından böyle bir şeyler sezilmelidir okuma öncesinde. İşte o zaman tüm yaşamımız boyunca karşılaşacağımız en büyük mutlulukların bir kısmıyla tanışma fırsatımız olur.
Taşkın ÖNEL |